TS yönetim kurulu üyesi ve eski başkan yardımcısı  Sebahattin Çakıroğlu ‘’Morinho’da gelse bu takımı kurtaramaz’’ buyurmuşlar ancak biraz geç buyurmuşlar.  Zira kendileri de halen yönetimdeler. Yani enkazın içindeler.

Suç sadece sayın Çakıroğlu ve onun gibi sözde yöneticiler ile kulübü kendi çiftliği gibi yöneten sayın başkan’da mı? Tabi ki hayır. Öncelikle hiçbir maçta takımını gerçek anlamda desteklemeyen Avni Aker stadyumunu rakip takım oyuncuları için değil, kendi oyuncuları için cehenneme çeviren, kendi takım oyuncularının kutsallarına fütursuzca küfreden, son yıllarda bu takımın değerlerini en fazla yansıtan, takımı için canını dişine takıp sahanın her yerinde mücadele eden , bunun yanında oynadığı her sezon ortalama 14-15 gol atıp, yanında oynayan partnerlerine de yaklaşık olarak aynı sayıda goller attıran Umut Bulut gibi bir oyuncuyu top ayağına geldiği her pozisyonda yuhalayıp kulüpten ayrılmasına neden olan taraftarların hiç mi suçu yok.

Ya da kongrelerde yönetime talip olanları Trabzonspor’la ilgili planlarını, programlarını, projelerini ve bu proje, plan ve programların uygulanabilirliğini araştırmadan futbol dışı Saiklerle destekleyen delegelere ne buyrulur. Şöyle izah edeyim . Bugünkü yönetim kendi imkanlarıyla  elde edebilmeleri imkansız olan 2010-2011 şampiyonluğunu geri almak dışında delegelere hangi plan, program ve projeleri  sundular da seçilerek yönetime geldiler. Pardon teknik direktörün de üzerinde bir makam olan sportif direktörlüğe hiçbir teknik direktörlük  ve yöneticilik tecrübesi olmayan Fatih Tekke’yi getireceklerini vaat ettiler. Burada kastım Fatih Tekke’nin kişiliğini ve futbolculuğunu tartışmak değil. Fatih Tekke Trabzonspor’un gelmiş geçmiş en büyük futbolcularından birisi. Görebildiğim kadarıyla kişiliğiyle ilgili olarakta söylenebilecek olumsuz bir şey yok. Tartışılması gereken Fatih Tekke’nin önerilen makama ne kadar uygun olduğu. Tabi bu hususlar delegeleri pek fazla ilgilendirmiyor . Onlar için adayların siyasi düşünceleri , sosyal aidiyetleri ve kişisel çıkarları bu hususlardan çok daha önemli .

Ya yerel ve ulusal medyası , eski futbolcusu ve teknik adamları ile taraftar dernekleri gibi baskı gruplarına ne demeli. Hala herkes bu kulübe ne verebilirim yerine, bu kulüpten  ne alabilirimin derdinde . Burada almak ve vermekten kastım sadece maddi anlamda değil tabi ki. Bu kulüpten dolayı itibar kazanan şahsiyetlerin sayısı hiçte az değil. Hala en sonuncusu 1984 yılında kazanılan şampiyonluktan maddi ve manevi anlamda faydalanan çok insan var.

Yapılanlar yapılacakların teminatı olduğundan bundan sonra olacakları da tahmin etmek zor değil . Öncelikle onurlu Juventus mağlubiyeti ve Kayseri spor galibiyeti gerekçe gösterilerek Hami Mandıralı’ya bir şans tanıyalım denilerek, birkaç hafta idare edilecek, alınacak bir iki kötü sonuçtan sonra Trabzonspor’a gelmeyeceği kesin olan birkaç ünlü hocayla usulen görüşülüp sıradan (muhtemelen yabancı) bir hocayı kulübün başına getirip günü kurtardıklarını sanacaklar. Gelen hoca takımı ve ligi tanıyana kadar sezon biteceği için takım Avrupa kupalarına bile katılamadan umutlar bir başka bahara kalacak ve hikaye bundan sonra da bu minvalde devam edecek.

Peki gerçekten kurtuluş yolu yok mu? Tabi ki var . Trabzonspor’un taraftarlarıyla , delegesiyle , yönetimiyle , hocasıyla , futbolcusuyla velhasıl kelam tüm unsurlarıyla fabrika ayarına dönmesi . Bunun anlamı nedir ? Trabzonspor’un kendisini var eden değerlerine sahip çıkarak yeniden yapılanması