Siyasette hep halkla iç içe oldu, partide teşkilatlarla yoğruldu, Ortahisar’ın başkanı oldu…

OrtahisarBelediye Başkanı Avukat Ahmet Metin Genç, 1972 yılında Maçka’da yaşayan 8 çocuklu bir ailenin en küçük çocuğu olarak dünyaya gelir. Hayatının en mutlu dönemi olarak nitelendirdiği ilkokulu 4. sınıfa kadar köyünde okuyan Genç’in belki de ilçeye gidebilme, kente ulaşabilme hayalleriydi o dönemi güzel kılan.Genç’in hayallere ulaşabilme amacı ve hedefi onu mutlu ediyordu.

İkisi de rahmetli olan anne ve babası,o zorluk ve yokluk mücadelesi döneminde en azından çocukları okusun, kendilerini kurtarsın diye büyük gayret gösterip çocuklarını okuttular. Halk Partikökenli bir aile yapısına sahip olmalarına karşın babasının kendisini ısrarla imam hatip lisesinde okutmak istediği Ahmet Metin Genç, sınavla ikinci olarak girdiği Maçka İmam Hatip Lisesini birincilikle bitirmeyi başarır.

Maçka İmam Hatip Lisesi, mezun olmaktan öte ona çok şey katmıştır. Genç, bunu da “Maçka İmam Hatip Lisesi hem kişisel gelişimimde hem dünya görüşümde hem de siyasi görüşümde bir bakış, bir görüş oluşturdu bende. Çünkü başka bir profilden, başka bir şey oluştu zihnimde.” sözleriyle ifade ediyor.

Babasının aynı köyden bir aile dostu ile çalışmak için İzmir’e gitmesinin ardından Ahmet Metin Genç de 9 Eylül Üniversitesi Hukuk Fakültesini kazanır ve babasıyla birlikte çalıştıkları inşaatların bir bölümünde kalarak zor şartlarda eğitimini tamamlar. O yıllarda en büyük motivasyonu azimli olmak olan Ahmet Metin Genç, tıpkı doğup büyüdüğü köyde yaşadığı zor şartları üniversite hayatında da yaşarken bir yanını hep güçlü tutarak çalışır.

Eski Düzköy Belediye Başkanı merhum Mehmet Akkaya başta olmak üzere imam hatip lisesindeki hocalarının kendisine çok şey kattığını vurgulayan Genç, onların sayesinde üniversitede iyi yerlerde okuma şanslarının olduğunu dile getiriyor. Üniversiteden mezun olduktan sonra açılan hâkimlik sınavını kazanmasına rağmen imam hatip mezunu olduğu için elenen Genç, o dönemi yaşadığı için de kendisinde çok farklı hissiyatlar oluştuğunu söylüyor. Siyaseten uğradığı o haksızlık, yeni düşüncelerin oluşmasına neden olur Ahmet Metin Genç’te…

Hattâ siyasete girme imkânı olmasına karşın bir müddet beklemeye alır bu düşüncesini…

Genç, bir süre sonra merhum Necmettin Erbakan’ın karşı karşıya kaldığı durumlara ilişkin de“İçim bir kez daha burkuldu.” yorumunu yapıyor.Ardından Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın o dönem cezaevine girmesi…

Peş peşe yaşanan bu olaylar siyasete girme noktasında Genç’i daha da tetikler. “İnşallah yeni bir oluşum olursa orada olacağım.” diye düşündüğü dönem AK Parti’nin kuruluşu gerçekleşir ve bu yöndeki talebini dönemin kurucu İl Başkanı İbrahim Keskin’e iletir. Keskin’in de takdir etmesi ile AK Parti il yönetimine giren Genç’in siyasi hayatı bu şekilde başlamış olur.

Genç, parti teşkilatlarını oluşturmakta oldukça zorluk çektikleri dönemleri anlatırken, bu zorlu süreçleri bütün AK Partililerin iyi bilmesi gerektiğini de vurgulamadan geçmiyor.

Kurucu İl Başkanı İbrahim Keskin’in milletvekilliğine aday olması ile il başkanlığına seçilen Genç, kongrede Ali Rıza Akdeniz’e karşı seçimi kaybeder. Toplamda 4 yıl il başkanlığı yapan Genç, milletvekili adaylığına 7. sıradan gösterilir ancak AK PartiTrabzon’dan o dönem 6 milletvekili çıkartınca seçilemez.

2009 yılında tekrar il başkanlığına aday olan Genç, bu kez seçilmesine karşın 6 ay sonra dönemin Başbakanı, Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan ile görüşerek istifa eder. 2011’de yeniden milletvekilliğine aday olan Genç, bu kez listeye giremez. Ve 2014 yılında Genel Merkez, Ortahisar Belediye Başkanlığına aday olması yönünde karar verince bunu onurlu bir vazife olarak addedip aday olur.

Genç’in çok iyi bir teşkilatçı olduğunu her defasında dile getiren partililer de onun 2009-2014 yılları arasında 5 yıl boyunca partisinden hiçbir zaman kopmadığını dillendirir. İşte Genç de “O 5 yıl boyunca partililiğimi hiçbir zaman tartıştırmadım. Bu önemlidir. Çünkü ben hep şuna inandım: Trabzon’da görev yapan 300 avukattan biriyken, Recep Tayyip Erdoğan AK Parti’yi kurduğunda Trabzon’da en yüksek yönetici oldum.Dolayısıyla Cumhurbaşkanı’mızla görüştüm ve kararı verdim. Benim için bitmiştir, gittim hemen istifa ettim. O zaman aday gösterilmedik. Aday gösterilinsen iyi, gösterilmezsen kötü… Böyle bir şey olamaz.” sözleriyle bunu bir kez daha dile getiriyor.

Genç’in kafasında, düşüncesinde her ne kadar milletvekilliği olsa da geçen zaman zarfında zorluklarına karşın belediyeciliğe de alışır. Zor bir dönemde, yeni bir yapılanmada OrtahisarBelediye Başkanlığı görevini sürdüren Genç, “Hem Büyükşehir Belediye Başkanı’mız hem biz; büyükşehir olmanın maddi getirisinden ziyade bir büyükşehir fotoğrafı oluşturmaya çalışıyoruz. Yıkarak yapıyoruz, hâlâ yıkıyoruz. Çünkü belde belediyelerimiz, merkez belediyemiz, köylerimiz tamamen farklı bir yapılaşma modunda. Ama biz iyi bir şehir istiyoruz.” sözleriyle de içinde bulunulan durumu özetliyor.

Trabzon’un bundan sonrası için kaybedecek vakti olmadığını üzerine basa basa vurgulayan Genç, “Çünkü bu şehrin siyasi gücü, dinamik gücü Ankara’dan bu imkânları alıp şehre dönüştürecek kabiliyete sahiptir. Şu anda önümüzde de siyasi bir büyüğümüz, bir bakanımız var. Çok dinamik biri. Gerçekten çok gayret gösteriyor, şehre sevdalı. Her programda bir şekilde ‘Trabzon’a ulaşayım hevesi’ var onda. Onunla beraber bu dönemi iyi geçirmeliyiz ve bundan sonraki dönemleri de şehir iyi geçirmek zorunda.” diyerek de noktayı koyuyor.

Sayın Başkan öncelikle sizi tanıyabilir miyiz,

Ahmet Metin Genç kimdir?
1972 yılında Maçka’nınOrmanüstüköyünde doğdum. İlkokul 4. sınıfın 1. sömestrine kadar köyde okudum. Yani çocukluğumun ilkokula ilişkin bir kısmı köyde geçti. Ama o günler çocukluğumun en güzel günleriydi. Köydeki çocukluk başka oluyor.

O zamanlar ilçeye gidebilme, kente ulaşabilme hayalleri hepimizde vardı. Ama şimdi geriye dönüp baktığımızda en mutlu zamanlar o zamanlar gibi geliyor bana.


 
Biz kalabalık bir aileyiz. 8 kardeştik ama bir kardeşimiz 1 yaşında vefat ettiği için 7 kardeş kaldık. 5 kız, 2 erkeğiz. Ben de kardeşlerin en küçüğüyüm. Rahmetli annebabamız -nur içinde yatsınlar- bütün çocuklarını okutma çabasındaydılar.

Bizim Maçka’ya özgü böyle bir çalışma, çaba da vardı. Ama biraz da tabii çaresizlikten. Çünkü yüksek bir köydeyiz. Köyümüzü biliyorsunuz, fazla geçim kaynağı olmayan bir köydeyiz. Dolayısıyla bir nevi de zorunluluktan ama çocuklarının daha mutlu, daha iyi bir meslek, daha iyi bir yaşam kalitesine kavuşabilmesi; toplumuna, milletine yararlı olabilmesi kanaatiyle bu konuda hem annem hem de babam gerçekten seferber olarak hepimizi okuttular.

Bir kardeşimiz hariç hepimiz üniversite mezunuyuz. O da büyük ablamızdı. Hem bizi okutmak veanneme yardım edebilmek hem de köyde o dengeyi kurabilmek adına ablamokuyamadı. Ama ablam hepimizden daha fazla kitap okumuştur. 2 sene evvel kaybettiğimiz büyük ablamızdı. Ve akabinde Maçka’ya indik. Tabii ekonomik durumumuz oldukça kötüydü.

Babanız ne iş yapıyordu? Nasıl indi Maçka’ya? Hangi cesaretle ve o kadar çocukla...

Babam celepti. Burada bir amcam vardı. Maçka’dan, köylerden babama mal taşır, babam da satardı. Köyün aşağısında da bir kahvehanemiz vardı. Geçimimizi o şekilde sürdürüyorduk.

BABAMLA İZMİR’DE İNŞAATLARDA DURDUK AMA TABİİ AZMETTİK, OKUDUK VE 9 EYLÜL ÜNİVERSİTESİ HUKUK FAKÜLTESİNDEN MEZUN OLDUK

Celepçinin ekonomik olarak köyün en iyilerinden olması lazım.Üstelik kahvehane de var…

Bizim oralarda celepçiliksizin baktığınız kapasite düzeyinde değildi. Daha lokal, daha küçük. Hem kendi koyunumuz, büyükbaş hayvanlarımız da vardı. Arada da onu yapıyorduk. Bir de kahvehanemiz vardı.

1984 yılında yine köyümüzden bir abimiz, yakınımız (Onun da çok iyiliğini gördüm. Fakültede okumamakatkı sağlamış bir abimizdi.)Van’a çalışmaya gitti. Babam da onun yanına gidip inşaatlarda çalıştı. Daha sonra o abimiz İzmir’e gidince babamı da yanına çağırdı. Sevdiği birisiydi. Ondan sonra ben de İzmir’i kazandım.

Babam beni üniversite hayatım da dâhilolmak üzere okuttu. Babamla İzmir’deinşaatlarda kaldık. O abimiz inşaat yapıyordu. Ben de o dönemde okuyordum ve inşaatın bir kısmında kalıyorduk. Ama tabii azmettik, okuduk ve 9 Eylül Üniversitesi Hukuk Fakültesinden mezun olduk.

SINAVI İKİNCİ OLARAK KAZANDIM VE MAÇKA İMAM HATİP LİSESİNİ BİRİNCİ OLARAK BİTİRDİM

Maçka’ya geri dönelim… İlkokul sonrası yıllara…

Maçka, çocukluğumuzda çok büyük bir fotoğraf gibi gelirdi bize. Köyden şehire inmek…İlkokulda başarılı bir talebeydim ve yine rahmetli babam ısrar ederek “Ben bu çocuğu imam hatipte okutacağım.” dedi.

Biraz ailemizin genel yapısı itibarıyla imam hatip okulu o dönem sülalemiz için tercih edilen bir durumda değildi. Çünkü ailenin genel siyasi yapısı Halk Partiliydi. Babam ısrar etti ve ilk kez takım elbise giyindim.

Rahmetli babam kolumdan tutup beniçarşıya götürdü ve o zamanın parasıyla 25 liraya takım elbise aldı bana. Ama şu önemli: Maçka İmam Hatip’e sınavla girdim. 1982 yılında Maçka İmam Hatip Lisesine -ihtilalden sonra- çok ciddi bir talep vardı. Sınavıikinci olarak kazandım ve Maçka İmam Hatip Lisesini birinci olarak bitirdim. Maçka İmam Hatip Lisesi hem kişisel gelişimimde hem dünya görüşümde hem de siyasi görüşümde bir bakış, bir görüş oluşturdu bende. Çünkü başka bir profilden, başka bir şey oluştu zihnimde.

Sosyal medyada paylaştıkları silah gösterisi yakalanmalarına sebep oldu
Sosyal medyada paylaştıkları silah gösterisi yakalanmalarına sebep oldu
Çelişkiyi yaşamadınız mı? Aile, çevre, okul…

Yok… Çünkü bizim aile Halk Partiliydi ama bütün amcalarım muhafazakârdı. En büyük amcam -şu anda sağ olan- Eski Maçka Belediye Başkanı’nın babasıdır. Babam cami hastasıydı. 92 yaşında camide düşerek ayağını kırdı.

BİZİM AİLEMİZ HALK PARTİLİYDİ AMA BÜTÜN AMCALARIM, HERKES MÜTEDEYYİN BİR YAPIDAYDI


 
Ama imam hatipte İslam’ın siyasal boyutu da ister istemez insanı etkiliyor. Siz hiç etkilenmediniz mi?

Maçka İmam Hatip’te o şekilde açıktan yoktu… Ama biz tabii olarak onu aldık. O eğitimle beraber o kültür bizde de oluşmaya başladı. O tabii olarak yerleşti bizim içimize ve dediğim gibi bizim ailemiz Halk Partiliydi ama bütün amcalarım, herkes mütedeyyin bir yapıdaydı. Onun için öyle bir çelişki oluşmadı ailemizde.

Diğer amcamın oğlu rahmetli Hasan Ali Genç’i tanıyorsunuz. Bilakis beni desteklemişlerdir yani. Çünkü aile olarak da birbirimize bağlı bir aileyiz. Daha sonraki dönemde okulu bitirdik. Okulu bitirdiğim müdürüm de daha sonra ben il başkanıyken Düzköy Belediye Başkanlığımızı yapan -mekânıcennet olsun- Mehmet Akkaya’ydı. Mehmet Akkaya hocamızdan da çok şeyler öğrendik. Bütün hocalarımız da çok şeyler kattı bize. Allah hepsinden razı olsun.

Hukuk fakültesi,imam hatip mezunu olarak ilk tercihiniz miydi? İmam hatiplilerin en çok tercih ettikleri fakülteydi de…

İlk tercihim Ankara Siyasal Bilimler Fakültesiydi ve uluslararası ilişkiler okumayı düşünüyordum. Ama hukuk da tercihimdi. Bende şöyle bir anısı vardı: İlkokul 5. sınıfta kurumlara temsili çocuklar gönderiliyor. Beni o zaman adliyeye göndermişlerdi ve hâkim koltuğuna oturmuştum. O zamanki çocukluk bakışıyla mekân bana güzel gelmişti. Düğmeye basıp çay söylüyorsunuz, birini çağırıyorsunuz falan…

O bir heves, öyle bir hissiyat oluşmuştu. O da tercihimdi. Dediğim gibi rahmetli babamın da çok ciddi katkılarıyla beraber İzmir’de fakülteyi bitirdik.

HÂKİMLİK SINAVINI KAZANDIM AMA MÜLAKATTA SIRF İMAM HATİP LİSESİ MEZUNU OLDUĞUM İÇİN BENİ ELEDİLER

9 Eylül Üniversitesi Hukuk Fakültesini babanız İzmir’de olduğu için tercih ettiniz değil mi?Yani babanızın yanında olmak için mi tercih ettiniz? Yoksa Ankara veya İstanbul Hukuk da olabilirdi…

Yok, bu tamamen tevafuk oldu. Çünkü birinci tercihim Ankara Siyasal, ikinci tercihim Ankara Hukuk, üçüncü tercihim 9 Eylül Hukuk’tu… 9 Eylül olması, babamla birlikte olmamı sağladı bana. İyi de bir eğitim oldu.

1994 yılında okulu tamamladığımızdao dönem hâkimlik sınavı açıldı. Hâkimlik sınavına giriyorum, kazanıyorum ve hemen mülakata çağrılıyorum. Mülakatta dasırf imam hatip lisesi mezunu olduğum için eliyorlar beni.

Sınavda onu hissediyorsunuz...

Onu yaşıyorum ben. Yanımda, hemen peşimde olan fakülteden Kahramanmaraşlı samimi arkadaşımıza (Alevi kökenlidir -ki olabilir-)sorulan soru şöyle: (Bunu bize söyledi yani canlı tanığıyım.) “Âşık Mahsuni’yi tanır mısın? Bize ondan bir iki dize söyler misin?” Başka bir soru sormadılar. Bana da hukuk sorusu soruldu, cevaplayıp çıktık.

Yine başka bir imam hatip lisesi mezunu ve fakülteden bir arkadaşım şu anda Samsun Başsavcılığına atandı. Yozgat Başsavcısı’ydı. Beraber girdik, beraber elendik. O dönem Mehmet Moğultay dönemi hiç almadılar. Özellikle almadılar.

“İNŞALLAH YENİ BİR OLUŞUM OLURSA BURADA OLACAĞIM.” DEDİM

Bu sözler kitaba gireceği için okurlarımızın bunu doğru anlaması gerekiyor. DYP-SHP koalisyonu yani Erdal İnönü ile Demirel’in koalisyon dönemi… SHP’den Mehmet Moğultay Adalet Bakanı değil mi?

Evet. Ve almıyorlar, o zamanki söylemi de hatırlarsınız “Onları mı alacaktım?” gibi beyanları. Bu politik ayrışma. Neyse çıktıktan sonra “Bir daha girmem bu imtihana.” dedim. Sonra Refah-Yol döneminde şimdiki başsavcı arkadaşım girdi. Çok sevdiğim devlete karşıilk kez bir dışlanmışlık hissettim. Yani içim acıdı. “Ben hak ediyorum da devlet niye tecrit ediyor?” diye. Demek ki ben siyaseten hak ettim ama hakkım verilmedi dedim.

O zaman kafamda siyaset fikri doğdu. Girme imkânım oldu ama ‘girmeyeceğim’ dedim ve girmedim. Hedefimde hâkimlik, kariyer yapma vardı.

Neyse, kader yazılmış ya, tecelli edecek ya döndü dolaştı… Burada gelipavukatlık mesleğine başladık. Askerliğimizi yaptık, hayatımızı kurma, tertip düzen giderken... Ama hep içimde bu yani. 28 Şubat olayları hemen üstüne geldi. Ben aktif siyasette yokum ama görüşüm belli. Rahmetli Erbakan Hoca’ya karşı yapılanı gördüm ve içim bir kez daha burkuldu. Çünkü millî irade üstüne tam bir darbe, üstü böyle baltayla kesiliyor yani. Ki o insanda devlet adabını, devletin birliğini, bütünlüğünü korumak, daha büyük hadiselere belki sebebiyet vermemek, olayları sokağa taşımamak ve iç kargaşa olmasın diye yoğun çaba sarf ediyor.

Bütün bunları biliyorsunuz,o süreçleri anlatmaya gerek yok. Daha bir devletten yana durarak kendi hiç istemediği şeyleri yapmak zorunda kaldı. Bunu da bizim için yaptı. Belki şu anki günler için yaptı. O zamanki fedakârlığı…

Devlete hiçbir zaman meydan okumadı...

Evet, hiçbir zaman devlete meydan okumadı. Ve Cumhurbaşkanı’mızın, Genel Başkan’ımızın cezaevine girişi aynı hadise. Bunlar böyle birbiri ardına olunca siyasete girmem noktasında beni daha çok tetikledi. Ve o zaman, “İnşallah yeni bir oluşum olursa burada olacağım.”diye düşündüm.

Partimizin kuruluşunda başkanımız İbrahim Keskin’di. Benim de “Bu oluşumda bulunmak istiyorum.” diye talebim oldu. O da sağolsun takdir etti, yönetim kuruluna girdik ve siyasi hayatımız da başladı.

AK Parti’nin o günlerini bütün AK Partililerin çok iyi bilmesi lazım. ÇünküGenel Başkan’ımız için“Muhtar bile olamaz.” deniliyordu. İlçelere gidiyorduk, adam arayıp parti teşkilatına koyamıyorduk. Ve bizzat ben de şu sözlerle muhatap olmuşumdur:“Sen genç adamsın, ne işin var orada? 6 ay sonra adamınızı alıp içeri atacaklar, bırak bu işleri.”

Kurucu yönetimdeydik, ilçe teşkilatlarını yapılandırıyorduk ve yönetici bulmakta gerçekten zorlanıyorduk. Ondan sonraki süreç siyasi sürecimiz olarak tekrar tecelli etti. İbrahim Bey’den sonra yönetim kurulumuz il başkanlığına bizi seçti. Daha sonra kongrede kaybettik. Ali Rıza Akdeniz abimiz seçildi. Ondan sonra bir dahaki kongrede biz seçildik. Ondan sonraki süreci zaten biliyorsunuz.

Ondan sonra il başkanlığı süreci başlıyor. Biraz ona girelim. İbrahim Keskin milletvekilliğine aday oluyor ve il başkanlığına geliyorsunuz. AK Parti’de kaç dönem il başkanlığı yaptınız?

O dönem yönetim içerisinden seçildik. Kongreye kadar götürdüm.

Ne kadar sürdü o?

28 Ağustos 2002-16 Temmuz 2003 arası. Yaklaşık bir yıla yakın bir süre. Ondan sonraki kongrede Ali Rıza Bey seçildi. Daha sonra 2004’teki yerel seçimlerden sonra yine atanarak geldim.9 Haziran’da yeni bir görevlendirmeyle. Ondan sonraki kongrede seçimle geldim.

TOPLAMDA DÖRT YIL İL BAŞKANLIĞI YAPTIM

İkinci döneminizde ne kadar yaptınız?

Sanırım 2004’ün Haziran ayıydı ve 2006’ya kadar iki yıl, kongreden sonra da bir yıl daha yaptım; üç yıl ve toplamda dört yıl il başkanlığı yaptım.