Merhaba haberts takipçileri; Yeni bir site, yeni bir yazar; bendeniz Rabia Gedikli Maltaş... Ben sizleri zamanla, yazdığınız yorumlardan, o da, yazarsanız tabii, tanıyacağım ya, öncelikle sizler beni tanıyın istiyorum! 1961 yılında, Akçaabat'ta doğmuşum! Adımın anlamı gibi ailenin dördüncü çocuğu olarak hem de! (Tamamen tesadüf doğum sıramla adımın uyuşması...) Merkez İlköğretim Okuludur adı şimdi okulumun sanırım; ilk eğitimim orada başladı! Öğretmenim Gülten Elmas... Hayatımda çok önemli bir yeri vardır, yaşadığım sürece de olacaktır... İlk diş fırçam, ilk önemli gün hediyeleri, ilk sevildiğini hissetme... Bu okulda ve bu öğretmen aracılığıyla yaşadığım nadide şeyler! Anımsadıkça içim titrer hala! İlk rüşvetimi de bu okulun ilk yılında aldım! Daha sonra rüşvet aldım mı hatırlamıyorum ama tahtaya yaramazlık yaptığı için adını yazdığım arkadaşımdan adını silmem karşılığında KIRK KILIÇ adlı bir masal kitabı almışlığım vardır!Neyse, geçelim bunları... Lafı sündürüp yaymanın alemi de yok! Okumak ilk aşk gibiydi, sülalede kız çocuklarına pek tanınmazdı bu hak ama ben kafama koymuştum; okuyacaktım! Okudum da! Giresun Öğretmen Lisesi, öğretmen olmama açılan ilk kapıydı; sonra Fatih Yüksek Öğretmen Okulu ve Türk Dili Edebiyatı... Daha ne olsun! "Gidiyorum gurbeti gönlümde duya duya Ulukışla yolundan Orta Anadoluya" Ben Orta Anadolu'ya değil Ulukışla'ya gittim! Orada evlendim, ilk kızımı orada dünyaya getirdim! Derken Adapazarı,ikinci kızım, Muğla-Fethiye ve Akçaabat! Yirmi dört yıl öğretmen olarak çalıştım! Çalıştığım sürece, beni en çok yoransa asla öğrencilerim olmadı; idareciler, müfettişler, toplantılar, zümreler ve nato-mermer nato-kafa öğretmen arkadaşlarım yordu en çok! Çok şey biriktirdim aslında, ağzına kadar doluyum! Anlatacak acı-tatlı anılarım da var, öykülerim de, gezilerim de! Yeri geldikçe sizlerle paylaşacağım bunları! Şu an, Ulukışla Endüstri Meslek Lisesinde ilk dersime girdiğim günkü kadar heyecanlıyım, kalemle yazıyor olsaydım eminim yazım o zamanki kadar kargacık burgacık olurdu; zapt etmekte zorlanırdım kalemi, neyse ki klavye var ve sizler o çirkin yazılarımı çözmeye çalışmayacaksınız! Biz Edebiyatçılara diğer branş öğretmenlerinin en çok sataşma noktasıdır bu yazı konusu: "Cevap anahtarımız, yazılı kağıtlarına karışmış da, yazımızı okuyamadığımız için sıfır vermişiz"... Abartmışlar gerçi ama, yazı derslerine girmek zorunda kaldığımda, o çirkin yazımı tahtada görmemek için arka sıralara gitmek istemediğimi de itiraf etmeliyim! "Yazmak, altını çizmektir zamanın" diye bir özdeyiş vardır bilir misiniz? Ben de uzun bir süre günlük tuttum; ufak tefek yazılarım çeşitli dergilerde, ama çooook eskiden yayınlandı, kompozisyon-öykü yarışmalarında dereceler aldım, sonra... Arkası gelmedi, paslandım! Oysa, Raif Özben Hocam bana, kaleminle uyu, asla kalemi elinden bırakma demişti! Aldık kalemi ele yeniden; umarım bırakmam artık!