Radyoların popüler olduğu 1994 yılında Yıldız FM’de Trabzonspor’un eski futbolcularından Güngör Şahinkaya ile bir programa katılmıştık. O gün Şahinkaya’nın kurduğu bir cümle kulağımda yer etmişti. Demişti ki: Trabzonspor için şampiyonluk hariç hiçbir şey başarı sayılmaz.
Bu cümle yazılarıma hakaret eden kişilere ithaf olsun.
Dönelim en başa,
1970-80’li yıllarda alt yapının en üst kademesi maçlarını Trabzonspor’un karşılaşmasından önce Avni Aker’de oynar, tüm seyircinin de izleme olanağı olurdu ve bu durum seyirciye iyi ya da kötü oyuncuyu seçme imkanı sağlardı. O yıllarda Trabzonspor’un alt yapısında Hami, küçük ve büyük Hamdi, Lemi Çelik vb. gibi yıldızlar vardı. Trabzonspor’da olduğu gibi onlarda her yıl şampiyon olur, kupayı kulübe getirirlerdi. Sonra ani bir kararla üst yapı son şampiyonluğunun ardından Dobi Hasan, kaleci Şenol Güneş ve sol açık İskender Gönen’in dışında tüm takım lav edilerek alt yapı ekibinden kurulmuş, Trabzonspor’un da çöküş dönemi başlamıştı.
Daha öncesindeyse alt yapı yıldızları kadroya teker teker alınarak, tecrübeli isimlerin arasında yıldızlaştırılırken, 1983 yılından sonra sistem tersinden işlemeye başlamıştı. O yıl düzenin dışına çıkılmasıyla Trabzonspor hazin sona doğru iteklenmişti. Sürecin devamındaysa alt yapıdan getirilen yıldız adayları tıpkı Trabzonspor gibi hedef tahtası haline getirilmişlerdi. Zaten hemen ardından da İskender Gönen yaşı henüz 32 iken futbolu bırakmış, hayatının en zor pozisyonlarını kurtarıp, yeni sistemle birlikte en basit gollerini yemeye başlayan Şenol Güneş ile Dobi Hasan’da onu takip etmişlerdi.
1996 yılına kadar devam eden çöküş dönemi, kurulan yeni bir kadroyla yerini yepyeni umutlara bırakmıştı. Bu defa olacak ümidiyle başında efsane futbolculardan Faruk Özak’ın bulunduğu Trabzonspor’un tribünleri de eskisi gibi kalabalık oluyor, coşku tüm kenti sarıyordu çünkü takım yeniden dirilişe geçmiş, kafaya doğru yol almaya başlamıştı. fakat o sezon da şampiyonluk Fenerbahçe’ye kaptırılmış, kupa bir inat uğruna gümbürtüye gitmişti çünkü Türkiye’nin baştan aşağı yenileyerek en iyi kadrosunu kuran Trabzonspor’un aksayan tek bölgesi olarak göze çarpan sağbek mevkiine gereken takviye yapılmamıştı. Kulüpten Türkiye’nin en iyi beki olarak lanse edilen Lemi Çelik orta sahadan bu bölgeye kaydırılarak oynatılmış ve onun bölgesinden gelen bir ortayla da şampiyonluk gitmişti.
Aradan yine uzun yıllar geçmiş, 2004-2005 sezonuna gelinmişti. Bu defa alt yapının cevherleri Gökdeniz ile Fatih Tekke sahne alınca Trabzonspor yeniden atağa geçmişti. Sezona Gökdeniz ve Fatih Tekke dışında alt yapıdan takviye yapmayarak, o güne dış transferde başarılı olamayan Trabzonspor her nasıl olduysa sağlam bir kadro kurup, uzun bir aradan sonra yine kafaya oynamaya başlamıştı. Hemen her maç Tekke veya Gökdeniz’in golleriyle 3 puan alınıyordu. Birde devre arası Polonya’dan alınan ve futbolu Trabzon’dan kurtulmak için erken yaşta bırakan Szymkowiak’ın takıma katılmasıyla, takım takır takır oynamaya başlamıştı fakat yine de bir sorun vardı, tek gollü galibiyetlerle ilerleyen Trabzonspor sanki bir yerde patlayacakmış gibi hissettiriyordu çünkü Tekke yalnız kalıyor, her maçta oynama zorunluluğu varmış gibi tüm yükü omuzlarında taşıyordu ve sonuna kadar da taşımıştı ama Trabzonspor sezonu tek santraforla tamamlayınca şampiyonluğu da kaçırmıştı. O sezon devre arası Polonya’da yüzyılın en iyi futbolcuları arasında gösterilerek başarılarını kanıtlamış Szymkowiak gibi ismini unuttuğum takım arkadaşı ve gol kralı 200 ya da 300 bin dolar fark yüzünden alınmadığı için şampiyonluk yine Fenerbahçe’ye kaptırılmıştı. Takımın başındaysa sevdiğim isim Atay Aktuğ vardı.
2009 yılına gelindiğinde de Trabzonspor yine toparlamış, bu defa Fenerbahçe yerine Beşiktaş ile çekişmeye başlamıştı. Takım her geçen gün üzerine koyarak oynarken, başkan Sadri Şener’in yaptığı sıkı transferler tribünleri doldurmaya yetmişti ancakkkk tıpkı üst satırlarımda belirttiğim diğer sezonlarda olduğu gibi o da basit bir hata yapmıştı. Daha önce Fenerbahçe’de şampiyonluk yaşamış, birkaç defa Trabzonspor’un gündemine gelmiş, Akçaabat Sebatspor’da oynamasına rağmen alınmamış, Denizlispor’a dönerek yıldızını tekrar parlatmış, alan takımı şampiyon yapar gözüyle bakılan Yusuf Şimşek, devre arası Trabzonspor’un kampına dahil edilmiş, her ne olduysa en güçlü rakibi Beşiktaş’a Aydın Karabulut ve 400 bin dolar karşılığında satılarak Trabzonspor’un kampından alınıp, Beşiktaş’ın kampına dahil edilmiş ve o sezon siyah beyazlıları şampiyonluğa taşımış Yusuf Şimşek’i hafife almasıyla bir hüsran daha yaşanmıştı.
Son olarak 2018-19 sezonuna, yani bu sezona geldiğimizde de gördük ki basit bize göre küçük ama yönetime göre büyük olan o basit hatalar hala devam ediyor.
Sezona yaz transferleri ve alt yapı takviyeleriyle başlayan Trabzonspor, devre arasına liderin 6 puan gerisinde girmesine rağmen inançsızlıkla bir şeylerin ters gitmesini sağlıyor. Ön libero sakatlanıyor, alternatif ön libero satılıyor, Olcay isminde bir alternatifini de kadro dışı bırakarak oynatmıyor ve ikinci devrenin ilk maçında Başakşehir’in karşısına ön liberosuz çıkıp 6 puanı teslim ediyor, ardından da Sivas’ta 2 puanı bırakıp, devreye 5 puan kayıpla başlıyor.
Şimdi, yazımın ilk satırında ifade ettiğim Güngör Şahinkaya’nın “Trabzonspor için şampiyonluk hariç hiçbir şey başarı sayılmaz” cümlesini aklınıza getirerek kendinize şu soruyu sorun: Acaba Trabzonspor camiası bu yazar gibi inansaydı, transfer yasağı gelmeden önlemini almış olsaydı, bu sezon da o sezonlar gibi olur muydu?