Biz nasıl çocuklardık? Nasıl büyüdük? Nasıl sevildik? Nasıl sevdik? Birbirimizin sorumluluklarını alarak, birbirimizin küçülenlerini, eskiyenlerini giyerek, birbirimizi küçükken severek, ayaklanınca (Ayaklanınca, bebekliğin bitmesi anlamında, yöresel bir kullanım) döverek sancılı bir büyümeyi gerçekleştirdik aslında! Sevdik, hem de çok sevdik, dövdük, hem de çok dövdük ama benimsedik! Belki ana-babamızdan çok biz kardeşler birbirimize kenetlendik. Ama büyüyünce bozuldu büyü... Altmışlı yılların başında, ya da ellili yılların sonunda doğmuşum ya, kesin tarihi bilen yok! Nüfusta yazan o, 1961! İş 61'e bağlanınca da hoşuma gitmedi değil hani... Neyse ne işte, bir doğum günüm değil, doğum yılım bile yok! Aaa, kedilerim hep vardı; ablam onları sepete doldurup şehir dışına bırakıncaya kadar benimdiler, sonra geriye gelebilenler gene benim olurdu! Sonra, kedi mi yok ortalıkta, ben gene toplar getirirdim onları eve.Az dayak yememişimdir bu kedi sevdasına! Ama kimse kalkıp da bana "kedi anası", "kedici" ya da "baytar" demedi! İşte ben bunu anlatacağım, bana takılan lakapları: "Gıbıç", "Kındık", "Gındik" "Gıldırgıbıç","Feşel", "Barbar", "Elekçi","Çebiç" ... İlk aklıma gelenler bunlar. Birkaçının anlamını ve nedenini biliyorum; hatta kimin taktığını da! Barbar, Azma lakabıyla anılan bir yiğit dede vardı köyümüzde şöyle alçacık boylu ama pala bıyıklı! O bana sesimin kalınlığından dolayı takmıştı bu adı; çok gezdiğimden dolayı da anam "Elekçi" derdi! Çebiç'le ilgili az biraz şüphelerim var da pek emin değilim; babam saçlarımdan dolayı taktı bu adı gibi geliyor bana, genellikle kısa, dolaşık, yoluk yoluk olurdu da saçlarım... Ne taratırdım, ne kestirirdim de ondan! Ablam da ne yapsın, yakaldıkça kırpar, kırpık kırpık yapardı beni. Feşel de yaramaz olduğumdan denirdi sanırım... Ama diğerlerini kim, neden derdi de millet alıp geçti bilemiyorum! Derler ya bizim oralarda, "Aldı Kerem, aldı kız." Bu sözün ifade ettiği şey, "Patladı gitti" gibi bir şey! Yani, biri attı ortaya bir laf, laf sahibini aştı, geçti gitti! Uzunca süre her biri ad oldu bana; kimi yapıştı, üçü beşi bir arada da kullanıldı. Ama anlamını, nedenini bildiklerim hariç, bu lakaplar, bana hangi özelliğimden dolayı verilmişlerdir, anlamları nedir bilemiyorum. Yalnız dikkat ederseniz, lakaplarıma özel adım kadar da özen gösteriyorum yani! Baş harfini büyük yazıyorum, eklerini ayırıyorum... Çünkü büyüdüm, artık beni üzmüyor, öfkelendirmiyorlar!Şimdi, bana özeller; benim özelliklerimden bana geldiler bile diyebiliyorum. O zamanlar belki çok kızıyordum, hatta çok çok çok kızıyordum ama artık kızmıyorum! Seviyor muyum? Hayır, sevdiğim de söylenemez! Hatta bir insana adı dışında bir ad kullanılacaksa, bunun o kişiyi rencide etmemesi gerekir diye düşünüyorum! Övücü bir sıfatı ona yakıştırıp hitap etmek başka, olumsuz bir özelliğinden yola çıkarak ona yakıştırılan bir adla onu aşağılamak amacıyla adlandırmak başka! Bu arada belirtmek isterim ki bana takılan bu lakaplar beni aşağılamak amacıyla takılmamıştı sanırım; bazıları belki öyle ama bazıları beni sevimli bile gösteriyorlardı, bazıları aşırı sinir etse de aştım bunları. Tuhaf olansa, bir yandan lakap takmanın günahlaığından dem vuranların dönüp, hiç böyle bir şey söylememişler gibi, bırakın söylemeyi, duymamışlar gibi lakap takmaları... Hani, "Hoca verir talkını kendi yutar salkımı" hesabı!
Yorumlar