Sonunda Ünal hoca istifa etti. Bunun böyle olacağı başından belliydi. Ancak hoca en büyük zaaflarından biri olan Trabzonspor sevgisi uğruna olmayacak duaya amin dedi.

Ünal hoca istifasını açıkladığı basın toplantısında “idareci rolü oynadım” demiş. Doğruyu söylemiş. Neden doğruyu söylediğini anlamak için filmi başa sardım.Malum sayın Hacıosmanoğlu kongre öncesi takımın sportif direktörünün Fatih Tekke olduğunu açıkladı. Yani futbolun patronu Fatih Tekke idi. Başkan seçilir seçilmez de takımın mevcut hocası Tolunay Kafkas ile görüşüp, anlaşarak yolları ayırmadan ve tahminime göre kimseye, özellikle futbolun patronu olduğunu beyan ettiği Fatih Tekke’ye sormadan takımın hocasının Mustafa Reşit Akçay olduğunu açıkladı. Gerçi Tolunay hoca da aynı yönetimle takımın başına gelmişti. Ama yeni başkanın söylemlerinden biz o dönemin artık geride kaldığını düşünmüştük. Her neyse, şimdilik bu işin etik (ahlaki) boyutunu bir kenara bırakarak, diğer unsurlar yönünden değerlendirmeye devam edelim. Futbolun patronu Fatih Tekke olmasına rağmen transferle ilgili tüm açıklamalar sayın başkan tarafından yapılıyordu. Fatih Tekke bu durumu sorgulamaya kalkınca hemen onunla yollar ayrıldı. Şu aşamada Fatih Tekke’nin bu görev için ne kadar yeterli olduğu ayrı bir değerlendirme konusu olduğundan, biz süreci izlemeye devam edelim. Fatih Tekke gönderildikten sonra, takımın Mustafa Reşit Akçay dışındaki diğer teknik ekibi de belirlendikten sonra, Ünal hoca futbol genel direktörü yapıldı. Artık futbol patronu Ünal hoca idi. Daha sonra başkanın önceden belirlediği transferler yapıldı. Bu süreçte hiçbir katkısı olmamasına rağmen imza törenlerine hep Ünal hoca katıldı. Daha sonra gerek futbolun patronu, gerekse  teknik direktörü ısrarla santrafora ihtiyaç olduğunu beyan etmesine ve elde 13 yabancı olmasına rağmen başkan Maluda ve Bosingva’yı transfer etti. Bu transferlerin de Ünal hoca ve teknik direktörün onayıyla yapıldığını zannetmiyorum. Kural gereği 10 yabancıdan fazlasıyla sözleşme imzalanamayacağı için, yeni transferlerle sözleşme imzalamak için eldeki yabancılardan bir kısmının gönderilmesi zorunluydu. Bu zorunluluğu bilen futbolcular da bundan istifade ederek işi yokuşa sürdüler. Sonunda da, kendilerinden hiç bonservis alınmadan hatta üste para verilerek gönderildiler. Bu görevde futbolun patronu Ünal hocaya düştü. Hoca sağ olsun bu şartlar altında kulübü en az zarara uğratacak şekilde süreci yürüttü. Belki de görev süresi içerisinde yöneticilik rolü oynamadan gerçekten yöneticilik yaptığı tek görev buydu. Bu arada alt yapının başına önce esas branşı matematik öğretmenliği olan Trabzon Fen Lisesi müdürü Ömer Eyüboğlu getirildi. Fakat göreve başlamadan hemen istifa ettirilerek bu göreve Sadi Tekelioğlu hoca getirildi. Ben bu sürecin de Ünal hocanın inisiyatifinde geliştiğini zannetmiyorum. Burada amacım Sadi hocayı tartışmak değil. Sadi hoca daha öncede gerek altyapıda, gerekse başka konumlarda Trabzonspor da görev yapmış, çok değerli bir hoca. Aynı zamanda son derece beyefendi ve Trabzonspor sevdalısı bir insan. Burada tartışılması gereken husus, bu gelişmelerin futbolun patronunun inisiyatifi dışında gelişmesi. Futbolun  patronu altyapısı ve üstyapısı  ile tüm futbol birimlerinden sorumlu olan kişidir. Oysa ki hocanın açıklamalarından anlıyoruz ki altyapıdan alınacak oyuncular konusunda bile futbolun patronunun görüşleri dikkate alınmamış. Tüm bunlar olurken, Yönetim Kurulunun da görüşünün alındığını sanmıyorum. Çünkü başkan tek adam rolü oynamayı seviyor. Bu durum yönetim kurulundakiler ve diğer görevlileri rahatsız etmese bile, Ünal hocayı rahatsız etmemesi mümkün değil. Zira kişilik aşınması söz konusu. Bu nedenle hoca Trabzonspor’a bir katkısı olmayacağını ve kendisine daha fazla zarar vereceğini gördüğünden Trabzonspor sevgisi de bir yere kadar deyip istifa yolunu seçti. Kendisine Türk futboluna ve Trabzonspor’a hayırlı olur inşallah.


Bu arada sezon başında Trabzonspor bir Alman kondisyoner ile anlaşmıştı. Daha sonra bu kişiyle yapılan sözleşmenin iptal edildiğini okumuştum. Şu anda bu görevi kim yapıyor, merak ediyorum. Özellikle Lazio maçı olmak üzere çoğu maçlarda henrique hariç, Trabzonsporlu futbolcular ikili mücadelelerde ya yerde kalıyorlar ya da topu rakibe kaptırıyorlar. Yani çok zayıf kalıyorlar. Bu bir tesadüf mü acaba!