Aslında ne maç izlemek, ne yazı kaleme almak geliyor içimden..
Ortadoğu’daki mezalimi görüp de maç izlemek zul gelmezse, insan olduğumdan şüphe duyuyorum..
Allah affetsin..
Lakin, hayat bir şekilde devam ediyor ve en azından güçlü olduğumuzu hissettiren yüce vatanımızın varlığına olan inancımıza katık olan her bir güzellik için nefes almaya devam.
Zalimi güldürmemeye ve üzmeye devam..
Ünlü şairimiz “ Atilla İlhan “ bir şiirinde “ ayrılıklar da sevdaya dahil “ demiş..
Ne de güzel demiş..
Gerçektende öyle..
Abdullah hocanın Trabzonspor’da ki “ ikinci dönemi “ başlayınca, bu şiiri düşündüm birden..
Gerçekten, gerek vedası gerek geri dönüşü, hocanın Trabzonspor ile aralarındaki o romantizmi gözler önüne bir kere daha sermiş oldu..
Keşke bu ayrılık hiç olmasaydı..
Madem gelecekti neden gitti(?)..
Bu gibi sorular elbet hep sorulacaktır..
Madem söze üstadın bu güzel ve tamda konumuzu özetleyen şiirine atıf yaparak başladık, aynı şiire bir diğer şairimiz “ Cahit Zarifoğlu’nun “ şiirle verdiği şu muhteşem cevabını es geçmek olmazdı diye düşünüyor ve takdiri siz değerli okurlarıma bırakıyorum: “ Oturup konuşsaydık geçerdi belki her şey. Başını alıp gitmek sevdaya dahil değil..””
Keşkeler ve keşkeler, hayatımızda maalesef daima olacaklar..
Eşyanın ruhunda var, elbet bu serzenişler her daim içimizi tırmalayacak..
Çünkü, ortada boşu boşuna kaybolan koca bir zaman dilimi ve zayi olan maddi külfet var..
Neyse..
Akan su yolunu bulur misali, artık geleceğe odaklanma vaktidir..
Bazı durumlar vardır, hayatın içinde, her türlü git-gel haller yaşanır da, günün sonunda, çocukların oynadığı o “ yap boz “ oyunundaki gibi, aslında her bir parça ne kadar dağılsa da eninde sonunda aslına rücu eder..
İşte, Abdullah Avcı ve Trabzonspor ilişkisi de tam böyle bir şeye dalalet gibi..
Özellikle bizim gibi, duygularını çok derinden yaşayan toplumlarda, yeni başlangıçlar hep bir tevazu ve anlayışla karşılanır..
Hatalar, bir nefes aralığında görülmeyen hava gibi olur..
Dün akşam, Abdullah hoca ilk sınavında, takımı adına vasatı aşamayan oyunda, ne olursa olsun kendi evinde kötü bir hoşgeldin sürprizi yaşamayacağına kani eyledi, hem kendini hem bizi..
Milli arada takımın başına gelmesi onun en büyük artısı oldu işin doğrusu..
Eksiklere rağmen, fizik ve taktik yönlerin dışında bakacak olursak, mental yönden oyuncularla bu kısa süre zarfında hemhal olduğunu gözlemledik, diyebilirim kendi zaviyemden bakınca..
Bence;
Sevgili dostlarım, gün oyundan ziyade, liderle aradaki “ dört maçlık “ mesafeyi kapatmak adına, içerde dışarda mümkün olduğunca puan yada puanları toplamanın derdine düşmek olmalıdır.
Dün akşam, kopuk kopuk olsada, bu geçiş zamanında ilaç gibi bir galibiyet almasını bildiler hoca ve talebeleri..
Onu diyorum ya, Onuachu bunu için var..
Varlığı yetti ve üstelik golü getirdi..
Bilirsiniz, Alanyaspor şu kısacık Süper Lig tarihinde daima Trabzonspor’a zorluk çıkarmasıyla belleklerimizde yer edindi..
Bir futbolsever olarak yiğidin hakkını yiğide vermekte asli görevimiz olsa gerek diye düşünüyorum: Alanyaspor, Trabzonspor’a göre daha derli toplu bir oyun performansı ortaya koydu..
Lakin, karşısındaki her ne olursa olsun, bu ligin şampiyonluklarına ambargo koymuş Trabzonspor’u..
Hal böyle olunca, büyük takımlar kaos zamanlarında da kazanmasını bilenlerdir..
Bu vesile ile Alanyaspor ve değerli teknik ekibine başarılar dilerim..
Hakem mi?
Bilenler bilir, çok mücbir sebepler olmadıkça asla hakemden söz etmem..
Dün gece ben sahada hakemden ziyade, orada öylesine, bir emanetçi gibi gezip duran birini gördüm..
Bu, Trabzonspor aleyhine yada lehine maç yönetiyor anlamında bir durum tespiti değil, bilakis; Arda kardeşimizin duruşu futbol sahasında sönük kalmakla alakalı bir durum, benim şahsi görüşüme göre..
Daha çok, daha yumuşak sporların içinde olması gereken bir kardeşimiz gibi geliyor bana.
Madem söze ve yazıya, şiirle sanatla başladık, sonunu da tarihi bir yaşanmışlıkla bağlayıp, son durumlarla ilintilemeye çalışalım..
Hani zamanın behrinde, benim memleketimin şirin bir ilçesine gelen “ Roma imparatoru Julius Sezar, “ Zela “ savaşında ( bugün ki Zile ) Pontus Kralına itafen, kayıtlara geçen o meşhur sözünde olduğu gibi, “ geldim-gördüm-yendim “ diye koca bir laf etmiş ya!..
Abdullah Avcı hocayı da, bu minvalde düşünecek olursak“ gitti-gördü-döndü “..
Sanki hiç gitmemecesine yaşadığı bu kısa ayrılıkta, daha önce neleri iyi yaptığını, neleri iyi yapamadığı tüm icraatlarını, belli bir düşünce süzgecinden geçirerek, geldiği gibi yeni ve kalıcı zaferleri elde etmenin gayretinde olacağına olan inancımla, bu yeni dönemin tekrar en başta ülke futboluna ve tüm Trabzonspor camiasına hayırlar getirmesini yüce rabbimden diliyorum.
Son söz hocama; hocam, futbolda uzun sayılacak bu dinlenme süresinden sonra, hem siz hem Trabzonspor için yeni hikayeler yazma zamanı..
Sırada daima “ yenmek var “ şimdi..
Durmak yok, çünkü eller durmuyor yerinde hocam!..
Nicola Pepe..
Söylemeden geçemezdim: Allah sakatlık vermez ise, değil Trabzonspor’un, tüm futbol paydaşlarının ilgi odağı olacağı aşikar..
Dün akşam, oyunda yer aldığı o minicik kısa zaman diliminde bize öyle güzel doneler verdi ki..
Tüm bu hengamelerin içinde, zulme uğrayan ve bu uğurda şehit düşen kardeşlerimizin şehitliklerini rabbim katında makbul eylesin inşAllah..
Onlara bu zulmü reva görenleri de dilerim ki kahr-u perişan eyler..
Ve yine Cumhuriyetimizin “ yüzüncü yılı “ kutlu olsun..
Ortadoğu’da yaşanan zulmün karşısında duracak yegane güç, güçlü ve bağımsız Türkiye Cumhuriyeti ve onun önderliğinde kenetlenmiş Müslüman ve Türk dünyasının birlik ve beraberliğidir..
Hasan Akbaş
Haberts.com