Sevgili Haberts.com Okurları uzun bir aradan sonra sizlerle birlikte olmanın ve tekrar yazmanın mutluluğu içerisindeyim. Bu yazıda Avrupa’daki Trabzonspor’u değerlendiriyor olacağım. Öncelikle Ligde aldığın başarı sıralaması senin Avrupa’ya gitmene vesile oluyor. Bunun idraki ve uygulamaya ne kadar geçirilebildiği benim için çok fazla önem arz etmekte.

Trabzonspor hem kadro kalitesi olarak, bireysel oyuncu özellikleri açısından da rakibinden önde bir ekip. Maça topa hâkim ve dengeli başlayan bir Trabzonspor olsa da her an gol yiyebilme olasılığı da ihtimaller arasındaydı. Klasik Türk futbol yorumcularının ve antrenörlerinin bir sözü vardır. “Deplasmanlarda ilk 30 dakika gol yemeyeceksin, ilk golü yemeyeceksin, Avrupalı takımlar ilk golü atınca daha iyi değerlendiriyor…” gibi günümüz modern futbol yapısıyla çelişen sözler bunlar. Halbuki futbolun basit oynandığında hatalı gol yendiğinde dahi gol atılabildiği göz önündeyken hatta teknik, taktik çalışmalarla gol yollarında daha etkin hale gelinebildiği yadsınamaz gerçeklerdir. Aslında bu söz genellikle Türk takımlarının klasik hastalığı olan şok pres ve baskı oyunlarında kolay gol yemesinden dolayı üretilmiş ve söylenegelmiştir.

Maça kısaca değinmem gerekirse Marek Hamsik’le girilen pozisyonun devamında rakibin hızlı iki atakla bizim sol kanadımızdan geliştirdiği iki atak var. İkisi de golle sonuçlanabilirdi. Fakat Uğurcan faktörü ikisinin de gol olmasını engelliyordu. Trabzonspor’un bu sene Avrupa’da yaşadığı en büyük problemse hızlı hücuma çıkan takımlara karşı kolay gol yemesiydi. Hatırlayın, Kopenhag deplasmanı, Ferencvaros deplasmanı, Monaco deplasmanı hepsinde rakibin hızlı ve baskılı oyunu sonucunda yenilen peşi şıra goller ve zihinsel olarak oyundan düşülen daha sonra geliştirilen şuursuz baskı var. Rakibin golü atana kadar oyuna hiçbir üstünlüğü yok. Bütün avantaj sende. Enis Bardhi’nin bireysel çabasıyla direkten dönen top dışında kolektif bir uyum söz konusu değil. Umut’un kaptırdığı basit top sonucunda yenilen bir gol var. Özellikle Umut Bozok’un rakip defans oyuncularının arasında kaybolması ve gerekli yardımı alamamasından dolayı cezasahası içerisinde üretken olamayan bir Trabzonspor izledik. Basketbol tabiriyle boyalı alanı kullanamadık. Devamında duran toptan atılan bir şans golü maça tekrar tutunmamızı sağladı. Şans ve Bakasetas’ın en güçlü yanı olan şut gücünün de etkisi diyebiliriz.

İkinci yarıda yine Bardhi’nin getirdiği toplarla yaşanan gol pozisyonları yakalandı. Özellikle Bardhi’nin enfes pasında Hamsik’in o topu direkten dönmese muhtemelen grup liderliğini konuşuyor olurduk. Yine yazının ortalarında söylediğimiz gibi oyun üstünlüğü, kadro üstünlüğü her şey sende de olsa futbolda bu seviyede oynarken böyle savunma yaparsan rakip affetmiyor. Eren bu sene neredeyse hiç dinlendirilmedi. Ayrıca Eren’in en eksik tarafı savunması. Yenilen ikinci golde daha önce bir iki kez daha hızlı oyunda geçildiği Bukari bu kez golün asistini yaparak Trabzonspor’u zor durumda bırakıyordu. Yine hızlı bir oyun neticesinde ilk golü atan Katai’nin bu kez başlattığı organizasyonla Trabzonspor bu seviyede yenmemesi gereken bir gol daha yiyordu. Golde Eren kadar Bartra’nın da fiziksel temas yapamamasının dolayı hatası var. Bartra’da Eren kadar hatalı. Golü yemiş olabilirsin fakat kalan dakikalarda beraberliği yakalayabilecekken geliştirmiş olduğun şuursuz bir baskı var. Bir çift sözde Abdullah Avcı’ya söylemek gerek. Oyuncu değiştirmek için 70 dakika bekleyeceksin diye bir kural mı var? Üstelik 5 oyuncu değiştirme hakkın varken ve kenarda 4 tane bu düzeyde oynayabilecek adamın varken! Bir sözde yönetime. Sağbek ve sol bek mevkiine gerekli rotasyonu sağlayacak transferleri yapmamakta bir hata. Görüyoruz ki sezonun ilk yarısını neredeyse iki bekle bitiriyoruz. Larsen’de Eren’le benzer özelliklerde bir bek. Biraz daha vasatı diyebilirim. Ezcümle Trabzonspor bugün hem deplasmanda kazanamama hastalığını devam ettirdi hem oyun olarak hem de taktiksel olarak kötü yönetildi.