İş dünyasının yadsınamaz gerçeği; iş bilgisi ve iş becerisi ne kadar yüksek olursa olsun iş ahlakı olmazsa hiçbir bireyin başarıyı yakalama şansının olamayacağıdır.
Teknik direktör Abdullah Avcı’nın başkan, asbaşkan, geçmiş ve mevcut yönetim kurulu ile birlikte masörden, malzemeciye kadar yakalanan başarıda herkese paye çıkarması bir yana, Trabzonspor futbol takımının taraflı, tarafsız her kesim tarafından methiyeler dizilerek izlenmesi başlı başına bir olay…
Dönelim başa
İş bilgisi, iş başarısı ve iş ahlakı derken bunun açılımına karşılıklı inanç olgusunu da ekleyelim. Konumuz futbol olduğundan bir takım olgusundan yola çıkarsak futbolcunun teknik adamına, teknik adamın futbolcusuna inancı başarıdaki en önemli faktör. Başkan Ahmet Ağaoğlu ile teknik direktör Abdullah Avcı’nın oluşturduğu sinerji, takım olgusunu olumlu olarak etkilerken, iyi yönetimin iyi takımını da ortaya çıkarttı.
Demem o ki; son 30 yıldır 4 kez gönüllerin şampiyonu olan Trabzonspor, bu sezon kupalı gerçek şampiyon olmaya çok yakın. Buna en önemli ve keskin örnek olarak ise oynadığı rakiplerin direnci ve tribün desteğini gösterebilirim. Rakip takımların oyuncusunu ekstra motive etmeye gerek yok. O takımların oyuncusu, yastığa başını koyduğunda bir gün sonra lig lideri ile oynayacağı maçı kafasında oynuyor. Bir gün sonra oyun formasyonu ne olursa olsun direnç gösteriyor. Sezon başından bugüne ne kadar maç izlemişsem tablo aynı. Trabzonspor, küme düşme adayı takımlar karşısında bile zorlanmasına rağmen kazanmayı bilen bir takım.
Sezonun ilk yarısının geneline baktığımızda kaptan Uğurcan’ın kazanılan maçtan sonra takım arkadaşlarını tribünlere alkışlatmasından tutun da, son dakikada çıkan oyuncunun, “Niye çıkıyorum?” sorgulamasına kadar bir dizi kenetlenmeyi içinde barındıran futbolcu topluluğu mutlu ve umutlu. Bu mutlu ve umutlu kitle sadece sahada iş yapmıyor, taraftarı ile birlikte oynuyor ve taraftarını da kendisine uydurarak birlikte hareket ediyor.
Dönemin başkanı Nuri Albayrak, Akyazı projesini gündeme getirdiğinde şehrin abileri, “Kimse gitmez” tezi ile projeye engel olmaya çalışırken sayın Albayrak, “Başarı gelirse o stat bile yetmez” demişti. Bugün Trabzonspor’un başarısı mutlu insanlar topluluğunun rakamsal göstergesi olsa da Akyazı’daki stat bugün Trabzonspor’a yetmeyen bir hale geldi.
İşi toparlayıp, bu haftaki yazımızın özüne gelirsek... Trabzonspor, artık hakkı yenmeye çalışılsa da hak ettiğini elde eden bir takım. Ve bu takım her kesimin beğeniyle izlediği bir takım.
Alman edebiyatçı Johann Goethe’nin dediği gibi; Elleriyle çalışan insan işçidir. Elleri ve kafasıyla çalışan insan ustadır. Elleri, kafası ve yüreği ile çalışan insan sanatkardır.
İşte tam da bu
Trabzonspor’da sanatkar sayısının fazlalığı ve bu insanların yaptığı işten keyif alıp, mutlu olması bulunduğu konumun da göstergesi…
Daha önceki yazılarımda da belirttiğim gibi Trabzonspor’un takım olgusunu erkenden oluşturmasının yanı sıra kadrosunda Hamsik ve Bakasetas gibi iki ulusal takım kaptanını barındırması da en önemli avantajı.
Takım olgusu derken ve giren-çıkan dengesi kurulurken; Hamsik, Bakasetas, Gervinho, Edgar, Hugo, Perez ve Nwakaeme’nin sakatlığı, Uğurcan’ın cezalı olması nedeniyle bu oyunculardan dönem dönem yoksun oynamak zorunda kalan Trabzonspor’un, her şeye rağmen kazanmasını bilen oyun disiplini ve ahlakı bordo-mavili takımın sezonun ilk yarısını lider bitirmesinde en önemli etkendi.
İyi futbol konusu ise göreceli bir kavram.
Teknik Direktör Abdullah Avcı, takımı sonuç ürettiği müddetçe keyifli.
Buna bağlı olarak Trabzonspor kazandığı sürece taraftarı da keyifli.
Bunlara diyecek bir şeyimiz yok.
Dip not olarak acizane görüşüm bu takımın daha coşkulu futbol oynayabilecek yapıda olması…
Tabi ki bu da Avcı’nın tasarrufunda olabilecek bir düşünce…
Çünkü Trabzonspor, sezonun ikinci yarısında sadece rakipleri ile değil, saha dışı etkenlerle ve takım elbiseliler ile de mücadele etmek zorunda kalacak.
O sene bu sene diyebilmek için safların sıklaştırılması gerekli…