Bir arkadaşımızın annesi vefat ettiği için Rize’ye düştü yolumuz hesapısz, annemden farkı yoktu annesinin, köyümüzden köyünün, karamişimizden karamişinin.  Üzerlerine aldıkları Keşanla sanki başlarını değil de ortak utancımızı örtüyorlar;  Karadeniz dağlarını hayatta tutan o dayanılmaz çilenin çığlıklarını, hiçbir kalemin anlatamayacağı, hiçbir ressamın çizemeyeceği hiçbir şiirin sızamayacağı bir sadeliği, yenilen ama eğilmeyen bir vakarı…

Cenaze için düzenlenen avluda uzun zaman sonra bir araya gelen Karadenizli kadınların coşkusunu, hele iyice yaşlanmış yüzleri buruş buruş ninelerin birbirlerinin yüzünü gözünü öpüşlerini, o öpüşlerin derinlerinde saklı olanı , hani herkeslerin terk ettiği o baba ocağını tüttüren inadı ve bağlılığı kim anlatabilir, hangi kalem, hamgü yürek, kim…

Çok virajlı ve dimdik bir yoldan çıktık Aktepe köyüne, yolda bir devlet adamı intizamı telaşı doğanın elverdiğince, dalalrda envai çeşit meyve, karamişler, kiviler, elmalar, kış armutları; yollarda Ayvazovsky tablolarından gezintiye çıkmış insan siluetleri…

Can kardeşimize sarıldık sonra Aktaş’la Kınalı, kavranması zor bir tevekkül, daha 1 gün önce Meliha annemizin oturduğu yerde oturup 3-5 kişi hayatı konuştuk,  gece çoktan sabah dönüştü yüzünü, binlerce yıldız sayabilirdiniz, başımızda lamba diye asılan acıyı ötelemeye çalıştıkça yoruldu ruhlarımız.  Kiviler çok sağlıklıymış mesela, ve çay fabrikasında çalışmaktansa emekli olmak çok da evlaymış misal. Hayattı akıp giden aslında, sesi masamıza kadar gelen derenin sesi sandığımız şey…

Büyük büyük adamlar geldiler mezar yerinin başına, o 2 metrelik çukura yaklaştıkça eşitledi hayat onları da, mevsimlik işçilerle, mevsimsiz acılarla…İçlerinde en büyük olanı en yakınıydı boşluğa, Meliha teyze onun teyzesiydi çünkü, teyzesi daha o bebek kokuluyken kim bilir kaç kez sarıp sarmalamış ,öpüp koklamış, sallayıp bir beşikte uyutmuştu onu, bir yandan “üstüne koyduğu” yemeği pişirirken.

Biz Karadenizli çocuklar teyzelerimizi halalarımızı hiç ayırmadık annelerimizden, ve onlar hiç ayırmadı bizi diğer evlatlarından. O yüzden başın sağ olsun diyemedik kardeşimize, başımız sağ olsuna sığdırdık acımızı. Karadeniz dağlarındaki bir evde bir anne öldüğü zaman bütün Karadeniz öksüz kalır biraz daha, o karamislerin buruk senfonisi, o derenin sesi ve o gece kuşlarının hayatı müjdeleyen raksı olmasa , bir de ateş böcekleri karanlığa ziya vermeseler bıkmadan, dayanılır mı sanırsınız?

Avni Aker’de maç

Bir sağbekle bir sol beke; bir hücuma dönük orta saha ile gol atma becerisi olan bir santrfor ve iki stopere ihtiyacı olduğu  neredeyse Kanuni Trabzon Salnamalerinde bile dile getirilen şehr-i Trabzon’un futbol takımı , bir galibiyetle bayrama dönüşmeye hazır milyonlarca hayatı bir kez daha düş kırıklığına uğrattı.

Para vererek mutlu olmanın binlerce yolu olduğu halde Trabzonsporluluğu seçmiş o milyonlar, sonuç ne olursa olsun hesaplara yatırılan milyonların rahatlığı içindeki iradenin vurdumduymazlığı , kibri, cehaleti ve bilmem ne hesaplarıyla bire kez daha başlar öne eğik, hayatın başka alanlarında teselliden pay aradılar. Aldatılmış ve aldatılmaya devam eden mağrurlar şehrim benim..