Sevgili Harun Çelik kardeşimin bu köşede yazmayı teklif ettiği günden bu yana yaklaşık 6 aydan fazla süre geçti ilk yazının zorluğu nedeniyle bir türlü yazmaya cesaret edemiyordum. Hani derler ya, binanın en zor kısmı temelidir, temel atıldıktan sonra gerisi çabuk gelir diye. Bende temeli sağlam oluşturmak istiyordum. Zira ilk yazıda ayrıntılı olarak benim açımdan Trabzonspor’u diğer kulüplerden ayıran farkların neler olduğunu, yani beni Trabzonsporlu yapan nedenlerin neler olduğunu yazmak istiyordum. Ancak Trabzonspor’un mevcut durumu beni bu bölümü kısa keserek yazmaya zorladı. Öncelikle beni bir an önce yazmaya zorlayan hocamıza teşekkür ediyorum! Şimdi benim için Trabzonspor ne ifade ediyor, kısaca ondan bahsedeyim, Böylece planladığım ilk yazıyı yazma taahhüdünü yerine getireyim. İçimde uhde kalmasın.
Ben yaşım itibarı ile Trabzonspor’un ligde olmadığı dönemlerde de futbolla ilgili idim. Bu dönemde de çok büyük çoğunluk futbolun baronlarını tutarken ben ilimin takımı ile o dönemde bu baronlara kafa tutan Eskişehirspor’u (ne yazık ki o Eskişehirspor da bir Anadolu takımına karşı şikeci baronların yanında saf tuttu.) tutuyordum. Sanırım huy ve kişilik meselesi. Trabzonspor lige çıkıp bu baronlara hadlerini bildirdiği günden bu yana da Trabzonsporluyum. O halde Trabzonspor benim için ne ifade ediyor? Kısaca benim için Trabzonspor öncelikle spor ahlakını, kazanma hırsını, maçın son dakikasına kadar centilmence mücadeleyi, çirkefleşmeden kaybetmeyi kabullenmemeyi, alın teri ile kazanmayı, hak ederek kazanan rakibe saygı duymayı, futbolun baronlarına başkaldırmayı ve saha dışı ayak oyunlarına başvurmadan futbolun er meydanı olan sahada kazanmaya çalışmayı ifade ediyor. Başta yöneticileri, teknik heyeti, sporcuları, medyası ve özellikle kulübün en önemli unsuru olan taraftarlarından bu değerlere sahip çıkmalarını bekliyorum. Şayet bizler bu değerlere sahip çıkarsak, baronların tüm çabalarına rağmen başarı kendiliğinden gelecektir. Başarı sadece şampiyonluk değildir. Tabiî ki birinci hedef şampiyonluk olacaktır. Ancak yukarıda saydığım değerlere bağlı kalınarak alınacak herhangi bir derece ahlaksızca kazanılan şampiyonluktan çok daha değerlidir. Bu yüzden hedef uzun vadeli ve kalıcı başarıdır. Zira biz şampiyonluklarımız engellense de her yıl Avrupa Kupalarına katılıp, orada kalıcı başarılar elde edersek, oluşacak kamu oyu baskısı şampiyonluklarımızın çalınmasına engel olacaktır. Sonuç itibarıyla bizler sonuçlara değil, değerlere sahip çıkmalıyız.
KUSURA BAKMA HOCAM
Kusura bakma hocam, bu yazıyı sonuç itibarıyla Trabzonspor’un başarılı olduğu Limasal maçından sonra yazıyorum. Sonuçlar itibarıyla çok başarılı (Avrupa kupalarında 7 maçta 6 galibiyet 1 beraberlik, toplamda 11 resmi maçta 8 galibiyet 1 beraberlik 2 mağlubiyet almış) olmuş bir hocayı hem de henüz ilk döneminde eleştirmek kimilerine göre hadsizlik olabilir. Ben haddim olmayarak bunu yapacağım. Zira testi kırıldıktan sonra yol gösteren çok olur. Hocam ben profesyonel olarak futbolun sadece taraftar ve seyirci kısmında yer alıyorum.Onun dışında futbolla ilgili bir eğitimim veya tecrübem yok. Ancak anlayamadığım bazı hususlar var. Mesela zorunluluk halleri hariç futbolcuların kendi mevkileri dışındaki mevkilerde oynatılması fantezisini anlamıyorum. Örnek mi sağ açık Volkan’ın sol açık, sol açık Maluda’nın forvet arkası, forvet arkası Adrian’ın sağ açık oynatılmasının takıma katkılarını umarım siz görmüşsünüzdür. Ben bunun sonucu olarak Volkan’a seyircinin küfür etmesi sonucu bu oyuncunun sahayı terk etmesi adrian’ın oyundan alınırken gösterdiği tepki dışında bir faydasını görmedim. Yine Limosol maçında ileride oynayabilecek Yusuf gibi bir oyuncu varken, bu bölgede kaç maçtır sol bek oynamayan ve sırıtmayan Olcan’ın sağ açık oynatılarak, sol bekte hiç bu mevkiide oynamamış Aykut Demir’in oynatılmasını da anlamadım. Yine aynı maçta grubun en zayıf takımı olan Limasal’dan mutlaka galibiyet alınması gerekirken ve maç henüz berabereyken ikinci santraforu oyuna almak yerine, sahadaki tek santraforu çıkararak takımı santraforsuz oynatmayı ve Zeki Yavru değişikliğini de anlamadım. Ayrıca takımın durarak oynamasını da anlamıyorum. Bu konuda bir araştırma yapmadım. Ama süper ligdeki takımların maç başı koşu mesafelerinde sanırım Trabzonspor sonuncu olur. Herhalde kutsal kitaplarda bu hususları açıklayan hükümler vardır. Ama bence yapılan tüm bu yanlışlıklara rağmen, yine de takım kazandı. Kazanan her zaman haklıdır derler, ama ben aynı görüşte değilim. Sanırım inançlı bir anarşist olmanız nedeniyle birileri sizi koruyor. Kaybederken eleştirmek kolaydır. Zor olan kazanırken eleştirmektir. Ben zor olanı tercih ediyorum. Zira televizyonlarda yayınlanan en basit hazırlık maçlarını dahi seyreden (ikamet ettiğim yer itibarıyla statta maç seyretme imkanım yok) birisi olarak, takımımın maçlarını seyrederken keyif alamıyorum ve gidişatı iyi görmüyorum. İnşallah ben yanılırım, siz hakli çıkarsınız.
ŞAHİSLAR VE KURUMLAR
Bu yazıyı baronlardan Beşiktaş - Galatasaray maçı sonrasında yazdım. Malum maç son dakikada seyircilerin sahaya girmesi sebebiyle tatil edildi. Ben bu maçın neden tatil edildiğini anlayamadım. Zira bildiğim kadarıyla kişiler ve kurumlar ayrı idi. Yani kişilerin eylemlerinden kurumlar sorumlu olamazdı.Yani şimdi onlarca Beşiktaş seyircisi sahaya girip oyuncuları kovaladı diye Beşiktaş kulübüne ceza mı verilecek Her ne kadar Trabzonspor, Sivasspor maçının son dakikasında sahaya giren iki seyirci sebebiyle maç tatil edilerek Trabzonspor’un 2 -1 önde olduğu maç 3-0 aleyhine dönmüş ve 5 maç seyircisiz oynama cezası verilmiş ise de, varsın olsun, söz konusu olan Trabzonspor’sa bu tür cezalar vakai adiyeden olaylardır. Sanırım bu yanlış durum ilgili kişilerin müdahalesi sonucu düzeltilerek maç kaldığı yerden devam eder ve baronlardan Beşiktaş’a herhangi bir ceza vermezler. (yoksa bu kural sadece kulüp başkanı ve yöneticilerin şikeye ilişkin eylemleri içinmiydi?)
Sürçü lisan ettiysek affola sağlık ve esenlikle kalın.
Not.:Bu yazı Kayserispor-Trabzonspor maçından önce yazılmıştır.