Özgürlük korkakların hakkı değildir. İşte buna inanan 300 cesur yürekli Trabzonsporlu Türkiye’nin dört bir köşesinden gelerek toplandılar İstanbul Havalimanı’nda. Gözler uykulu, bedenler yorgun ama yürekler kızgın ve kararlıydı.
Uykusuz geçen bir gecenin ardından güneş yüzünü göstermek üzereyken İsviçre’nin başkenti Zürih’e doğru yola çıktılar. Uçak pisten eteğini toplarcasına tekerlerini kaldırırken kaptan pilotun sesi duyuldu :’’ 2010-2011 yılının şampiyonu Trabzonspor’un taraftarları uçağımıza hoş geldiniz.’’ Ardından çılgınca alkışlar…
Sabahın erken saatlerinde, Alp Dağları’nın buz gibi rüzgârı eşliğinde Zürih’e inildi. Soğuk ama ne soğuk, herkes iliklerine kadar dondu. Trabzon şehri ve Trabzonspor camiası hakkı olanı istiyordu. Soğuk jilet olmuş insanın etini doğruyordu adeta. Lakin ‘’ Haklı olmak en büyük güçtür’’ diyen Trabzonsporlular kararlıydı... Bu meydan Trabzon sesleri ile inleyecekti… Saatlerce eylem için izin verilen o dakikanın gelmesi beklendi.
Hak, emek ve adalet mücadelesi için yola düşenler sadece gençler değildi… Teyzeler, ablalar, amcalar, dedeler, genç kızlar, küçük kız çocukları, formasını gururla giymiş gelmiş küçük erkek çocukları yani büyük bir ailenin tüm bireyleri oradaydı. Biz Trabzonsporlular büyük şerefli bir aileydik ve bu aile sahada alın teri çalınmış çocuklarının davasını güdüyordu…
Gurbetçi Gençler Avrupa grubundan, yüzleri de kendileri gibi aydınlık genç renktaşlarımız karşıladı bizi… İçlerinde Ordulu, İzmitli her yöremizden renktaşımız vardı. Türkiye’den gelen bordo mavi yüreklere, Avrupa’nın çeşitli ülkelerinden gelen renktaşlarımız da eklenince, Zürih tarihi bir güne şahit oldu…
Kimseden korkmayan, hakkımızı vermezseniz almasını biliriz diyen, alayına değil kralına meydan okuyan bir topluluk, bir ordu olduk Avrupa’nın göbeğinde…
‘’Bize her yer Trabzon’’ dediğimizde dudak bükenler, orda olmalı ve o tabloyu görmeliydi… İstanbul’da bir sinek bir yerden kalkıp bir yere konsa, uzay mekiği havalında diyenler, bu yürekli topluluğu görmemek için gözlerini kapatıp, kulaklarını tıkasalar da tarih 14 Şubat gününü bir yerlere not düşmüştü bile…
Coşkuyla oynanan horon halkalarına şaşkın gözlerle bakan İsviçreliler, belki de ilk kez böylesine renkli bir topluluk ile karşılaşıyorlardı. UEFA ve FİFA başkanlarına yönelik pankartlar ise herkesin ilgisini çekmişti. İngilizce, Almanca, Türkçe, Fransızca her dilde pankartlar dalgalanıyordu Zürih Meydanı’nda…
O soğukta, onca yolu tepip, Zürih’e gelen yaşlı teyzelerin horon halkasında ayaklarını sertçe yere vuruşları, işte bu sahne beni bitirdi… İşte bu dedim işte bu… Birileri korkudan saklanacak yer ararken, Zürih Meydanı’nda horon tepip,’’ biz varken bu kavga bitmez’’ diyen bu teyzeler, sadece yüksek makamlı hemşerilerimize değil dünya âleme mertlik nedir gösterdiler… Gözlerim doldu, yutkundum ve Trabzonsoprlu olmak ile bir kere daha gurur duydum…
Hani, o çoğumuzun izlediği 300 Ispartalı filmini bilirsiniz… Binlerce yıl geçse de tarih onları unutmadı…
İşte aynı onun gibi 300 Trabzonlu, o gün Zürih’te dünyaya meydan okudular…
Ve tek bir cümleyi haykırdılar…
Biz bitti demedikçe bu iş bitmez...
Ve biz bitti demedik…