Söz konusu sadece bir galibiyet veya alınacak bir mağlubiyet ya da beraberlik değildi. Asıl mesele bir şehirden doğan, dalga dalga tüm Anadoluya ve dünyaya yayılan bir sevdanın dikenli yollarında yürümekti. Bu yolun sonu belki bir gül bahçesine çıkmayacaktı, kabul. Yine de yürümeye değerdi. Ki.. Yıllardır da yüründü..
Bu anı yaşamak hiç kolay olmadı. Canlar verildi, çalınan sevinçler oldu, hak ettiği şampiyonluğu yaşayamadan gözlerini kapatan binlerce Trabzonsporlunun gözü açık toprağa gömüldü!
Buralara gelmek hiç kolay olmadı! Dedim ya, vaad edilen bir gül bahçesi değildi. Fakat umulan hak edildiği halde yüreğinde içinde gözyaşında çalınan emeklerin de yaşanmışlığı ya da yaşanacağı değildi!
Bugün, Trabzonspor'un ve Abdullah Avcı'nın bunca insana kattığı sadece bir akşamlık ya da bir maça sığacak kadar basit bir mutluluk eylemi değil.
Binlerce insanın dikenli yollarda yürürken, kursağında kalan sevinçlerinin bugün çığlık çığlığa yaşanmasına vesile olmak...
İçine atarak, kafasına vura vura susturulan, üzerinde bordo mavi olan her bir formasını, atkısını gururla göğsünde taşıyan insanlara verilen bu hayattaki şüphesiz en güzel, en kusursuz hediyedir!
Şampiyonluğu mezarlık ziyaretlerinde dile getirecek, hıçkıra hıçkıra sevdiklerimize anlatacak kadar çok bekledik!
Artık bir mahcubiyetin gölgesinde yürümeyeceğiz kaybettiklerimize..
Hiçbir şampiyonluk öyküsü, biz gibi mezarlıklara akın edilerek kutlanmayacak biliyorum.
Dedim ya, hıçkıra hıçkıra gözyaşı döke döke anlatacak kadar çok bekledik!
Çünkü, en çok biz sevdik...