Trabzonspor’un taraftarının Onur’a yaptığı tezahüratlarda oyuncusuna sahip çıkmasının belirtisiydi. Daha ilk dakika Constant ile gelişen atağı Caner’in kesmesi, beklide maçın kaderini değiştirebilecek bir hamleydi. İlk dakikalarda Trabzonspor daha istekliydi ama daha sonra 10 dakikalık bölümde bu tersine döndü.
15. dakikada Fenerbahçe’nin bir atağında ofsaytı vermeyen yan hakeme, Vahid Hoca’nın bu kadar tepkili olması hiç hoş değildi. Bir hocaya bu tür hareketler yakışmaz.
Trabzonspor, önceki maça göre daha istekli ve ayağa pas yapma olgusunu kullanıyordu. Bu da Trabzonspor’un kendisine güvendiğini gösteriyordu. Constant kaliteli, ayağına top yakışan bir oyuncu. Yatabare, Waris’te de kalite var ama kondisyonları zayıf. Daha hazır değiller.
Trabzonspor, takım olarak savunma yapınca bu Fenerbahçe’nin işine yaradı ve oyunu daha çok Fenerbahçe yönlendirdi.
25. dakikaya kadar kendi alanında oynayan bir Trabzonspor vardı. Yakaladığı toplarla kontratak yapmak isteyen Bordo-Mavililere, Fenerbahçe ayağında top tutarak karşılık veriyordu. 35. dakikada Waris ile net pozisyon bulan Trabzonspor oldu. Ancak Waris bu pozisyonda kaleciyi geçemedi. Diego nerede, Salih Dursun da hep oradaydı. Belli ki Vahid Hoca, Salih’e Diego’yu kilitleme görevi vermiş. İlk yarının özeti buydu.
İkinci yarı Trabzonspor, aynı oyun anlayışını kullanıyordu. Ve Waris ve Yatabare ile 2 dakikada iki net pozisyon buldu. Daha sonra Mehmet Topal’ın direkten auta giden şutu, Trabzonspor için şans anıydı. 65’de Sefa’nın müthiş asistinde Yatabare zor olanı yaptı ve topu kale yerine auta attı. Ve maç bir o tarafa bir diğer tarafa gidip geliyordu.
Kalan dakikalarda her iki takım da çok risk almadı. Kontrollü oyunu tercih ettiler. Fenerbahçe’yi böyle bir durumda yakaladık, kazanmalıydık. Vasat bir maç seyrettik. Futbol adına, derbiye yakışan bir oyun yoktu. Sadece iyi olan taraftarın takimini desteklemesi ve temiz bir müsabakanın olmasıydı.