Hazır Milli Maç arası varken, bu arayı fırsat bilip siz sevgili okurlarımla sohbet edebilmenin tarifsiz mutluluğu ve huzuruyla merhaba sevgili dostlarım!
Evet,
Mutluyum, bir o kadar da huzurluyum..
Neden olmayayım ki..
İstanbul da ki futbol iklimi ne kadar gri ise Trabzon’da ki futbol ikliminin bir o kadar gökyüzü kadar mavi ve berrak oluşundan mütevellid öyle huzurluyum ki, bütün bu olup bitenlerin içinde Trabzonspor’un yakaladığı istim üstündeki istikrarla beraber bu iyi gidişe nazar değmesin diye de bol bol dualar ediyorum..
Evet sevgili dostlarım;
Gün geçmiyor ki, özellikle İstanbul menşeili takımlarımız sansasyonel haberleriyle gündem oluşturmaktan geri kalmasınlar!
Öyle ki, eteklerindeki taşlar döküldükçe, adeta ‘ al birini vur ötekine ‘ desek hiç de abartmış olmayız diye düşünüyorum..
Olayların müsebbibi kişi ya da kurumların hangisinden başlamak gerekir bilemiyorum!
Meselâ,
Devletin, özellikle İstanbul gibi devasa bir metropolün belediye kaynaklı bir çok sponsor desteğini kuruluşundan beri her daim alan küçük birader ‘Başakşehirspor ‘ dan başlayalım..
Futbol anlamında aldıkları devlet desteğini Allah var futbol anlamında çarçur etmeyen bu güzide camiamız özellikle son üç sezonda verdiği şampiyonluk mücadelelerinde kendini Türk futboluna kabul ettirdi.
Öyle ya da böyle, kimilerine göre proje, kimilerine göre misyon – vizyon takımı yaftasıyla, İstanbul’un üç büyüklerine aslında futbol takımı nasıl olunur dersi veren Başakşehirspor gerçeğini sahi kim inkar edebilir ki!..
Özellikle Abdullah Avcı ile son beş sezonun tartışmasız en istikrarlı futbol yapısını oluşturdular..
Lakin,
Düzgün dönen tekere çomak mı sokuldu, başka bir şey mi oldu bilemem!
Arda Turan’ın Barcelona’dan transferiyle takımın nüvesinde bir şeyler eksi yönde oluşmaya başladı..
Zaten ellerindeki her an pimi çekilmeye namzet bir hazır bomba Emre Belezoğlu potansiyeli varken, öyle ya; yeri gelir maç bitimi gariban muhabirlere saldırıdan tutunda, yeri gelir Erzurum’da yöneticinin boğazına sarılan bir Emre Belezoğlu ve ona biat eden taifesinden tutunda bunlar yetmiyormuş gibi yeni bir bela çörekleniverdi bu güzide proje takımımızın başına..
Sahi neler oluyor İstanbul’un ağır abilerinin peşine takılan bu ‘ junior ‘ bu örnek proje takımımıza..
Koskoca bir dünya yıldızı oldu diye övünülen Arda Turan’ın bir şarkıcı ve onun eşi ile gecenin bir sabahı barda cereyan eden hadisesiyle alakalı Abdullah Avcı ve şükerâsının bu durumdan nasıl etkileneceklerini ve akabinde bundan ne gibi bir sonuç çıkaracaklarını , ( gerek pozitif gerek negatif yönde ) hep beraber göreceğiz elbet!
Evet,
Elbette başkalarının mutsuzluğu bizim mutluluk payemiz olamaz..
Lakin her platformda mazisi daha bir elin parmaklarının sayısı kadar olmayan bir kulübü – kimselere verilmeyen desteklerle alıp zirvelere koyan bir düzeninde elbet kendisini sorgulaması gerekir diye düşünüyorum…
Hazır konusu açılmışken Arda Turan’ın düştüğü bu ‘ z/illet durumun ‘ neden ve niçinleri ‘ mutlaka araştırılmalıdır.
Çünkü Türk futbolunun buna ihtiyacı var.
Tele vole kültürünün ağına düşen nice Arda Turan’lar var, birçoğunu bilip birçoğunu bilmediğimiz.
Arda Turan mesela, devasa bir dip dalganın içinde sürünmekte, hem tükenmekte hem tüketmekte her şeyini..
Gerçekten de Arda ve onun gibiler için bu içinden çıkılmaz vahim duruma düşmemenin tek yolunun illa da eğitim olduğu; hem de hayatın her alanında ve özellikle konumuz gereği futbolda da ne kadar elzem bir gereksinim olduğu gerçeğini belirtmeden geçemeyeceğim doğrusu..
Hadi bakalım futbolun ağababaları, hem Başakşehirspor’u hem de Arda Turan’ı daha doğrusu Türk Futbolunu kurtarın şu ucuz mafya özentisi zibidilerin elinden.
Bir Fenerbahçe Klasiği..
Hani hep denir ya, ‘’ ne olacak bu Fenerbahçe’nin ‘’ hali?
Sahiden de ne olacak bu Fenerbahçe’nin hali a dostlar?
Şimdi yine öyle bir durumla karşı karşıya İstanbul’un Fenerbahçe’si!
Yaklaşık yirmi senedir, bel ki daha fazla adeta bir diktatör eliyle yönetilen Fenerbahçe spor kulübünde de tıpkı Başakşehirspor kulübünde yaşananları aratmayacak, hatta ondan kat be kat daha ileri boyutta adeta aksiyon filmlerini aratmayacak derecede hadiseler vuku bulmakta..
Öncelikle seversiniz - sevmezsiniz, ben şahsen Sn, Ali Koç’un Fenerbahçe başkanlığına aday oluşundan itibaren ve nihayetinde başkan oluşuna, yeter ki Aziz Yıldırım Türk futbolundan elini çeksin diyenlerle beraber sevinenlerdenim.
Hatta başkan Koç’u birçok konuda başkanımız Ahmet Ağaoğlu’na benzetiyorum.
İkisi de her konuda şeffaf ve paylaşımcı bir yönetim tarzını benimsemiş bir yol izliyorlar..
Tabi bu düşüncelerimi paylaşırken özellikle ‘ 2010 – 2011 ‘ de ki haklı davamızı bir tarafa koyup, günümüzdeki olayları tarafsız bir gözle süzmenin bir Trabzonsporlunun hasleti olduğuna sizlerin de kani olacağına inancım tamdır..
Her neyse!
Gerçekten de başkan Ali Koç Fenerbahçe başkanlık koltuğuna oturup oturacağına bin pişman oldu diye düşünenlerdenim bende..
Nasıl olmasın ki…(?)
Önce kendisinin bile beklemediği mali tablo başkanın daha ilk günlerde gardının düştüğünü kanıtlar nitelikteydi..
Sonra sizlerin de bildiği gibi, sportif direktörü ve onun seçtiği teknik direktörün beklenen ivmeyi bir türlü yakalayamaması ve hep sorgulanması, keza yapılan transferlerin bir türlü- bir kaçı dışında bekleneni ver(e)memesi Ali başkanının, iç perdeden ben buraya nerden düştüm demesine sebep oldu..
Hele ki hepinizin malumu Aykut Kocaman’ın yardımcılarının karıştığı olaylar artık koskoca Fenerbahçe’nin içinde bulunduğu durumu iyice ayyuka çıkardı..
Tabi başkan Ali Koç’un adeta bir konu komşu sohbetinde konuşur gibi her bir şeyi belgeli raporlu açıklaması, Fenerbahçe’nin içinde bir değil birden çok arı kovanının olduğunu görmüş olduk.
İş bu kovanların birinin içine çomak sokmakmış..
Onu da başkan kimilerine göre şeffaflık adına, kimine göre amatörce bir şekilde kamuoyuyla paylaştı…
Yani İstanbul’un her iki yakası çok parçalı bulutlu, çok gri, çok fulü sevgili okurlar..
Tabi gerek Başakşehirspor gerek Fenerbahçe de mafya dizilerini aratmayacak gelişmeler olurken, diğer İstanbul büyüklerinde durum pek mi iyi ki?
Sadece Fenerbahçe ve Başakşehirspor’da futbolun, daha doğusu oyunun sahiplerinin futbol dışında adliye-sel - olayların yaşanması Galatasaray ve Beşiktaş’ta ki huzursuzlukları görmememiz anlamına gelmez, gelmemeli de zaten!
Avrupa Fatihi Galatasaray,
Aslında Galatasaray’da da sular durulmuyor.
Bel ki bir çok futbolseverin gözünden kaçtı, tam da Ali Koç’un ‘ FB tv ‘den yaptığı o meşhur açıklamalarının günü Galatasaray başkanı Sn, Mustafa Cengiz’de bir şeyler açıklıyordu!..
Bunlardan en önemlisi;
Uefa’nın yeniden Galatasaray dosyasını açmak istemesi meselâ..
Bir diğeri, başkan Cengiz’in eski başkanlardan Duygun Yarsuvat’ın ile mali genel kongresinden itibaren yaşadıkları polemik..
Ha keza yapılamayan golcü transferi vs…
Yani bir diğer İstanbul büyüğü Galatasaray’da da işler aslında pek iyi değil..
Hatta an itibariyle Süper Lig lideri oldukları halde yönetimin sürekli Fatih Terim’i yücelterek artı bir motivasyonla gittiğimiz yere yere kadar gidelim anlayışıyla Galatasaray hem Avrupa’yı hem ligi hem Ziraat Kupasını yürütecek, bu yönetim ve bu mali tablo ve / ve de başlarında bir demoklasin kılıcı gibi duran Uefa varken..
Ve Beşiktaş…
İstanbul takımlarının içinde an itibariyle en sorunsuz diye bakılan hiç kuşku yok ki Beşiktaş..
Lakin orda da her şey süt liman değil oysa!
Şenol Güneş ile elde edilen iki şampiyonluk ve bunun neticesinde gelen doymuşluğa rağmen geçen sene Şampiyonlar Lig’in de gruplardan namağlup çıkarak üstelik bunu ilk defa bir Türk takımı olarak ve yine üstelik bu başarıyı Şenol Güneş gibi bir efsaneyle sağlamaları geçen sezonunda Beşiktaş’ı şampiyon olamasa da başarılı saymamıza yetmiştir..
Lakin, bu sezon Beşiktaş’ta bir şeyler istenildiği gibi gitmiyor gibi..
Ben bunu bir çok otoritenin aksine takımdaki eksik mevkilere bağlamıyorum.
Çünkü orda adeta bir torna ustası gibi işini mükemmel yapan bir Şenol Güneş efsanesi var.
Hocaya bugün topa vurmayı unutmuş Ozan Tufan’ı verseler, bir gecede onu kendi tedrisatından geçirip, adeta bir torna ustasının tortulu bir parçayı düzeltmesi gibi düzelteceğini ve istediği kıvama getireceğini biz değil bütün dünya biliyor…
Onu diyorum ya;
Beşiktaş’ta ki sorun bence çok başka,,
Ben buna ‘ adı konulamayan huzursuzluk ‘’ diyorum!
Yani, başkan Orman olmak üzere gerek bazı Beşiktaş kalemşörleri olmak üzere, hocanın ısrarla benim yardımcı hocaya ihtiyacım yok söylemlerine karşın, yönetimin ‘ Guti & Mansız ’ hamlesi bence Şenol hocanın siz ahengini deyin, ben haleti ruhiyesini diyeyim, tümden bozdu!
İşte bu durumdan ötürü Beşiktaş’ta lig’e istediği gibi başlayamadı!
Çünkü bilenler bilir..
Şenol Güneş kendi tarzına münhasır bir sistem adamıdır.
Onunla çalışmak hem çok kolay hem çok zordur.
Duygusal ve çabuk sinirlenen bir yapısı vardır ‘ Karadenizli oluşandan ‘ genlerine sirayet emiş olan..
İşte bu nedenlerden dolayı Beşiktaş’ta da rüzgâr bazen lodos, bazen meltem esebiliyor!...
Evet, sevgili okurlarım…
Şimdi bana ‘’ iyi de bütün bunlardan, yani, İstanbul takımlarının içinde bulunduğu durumlardan ‘’ bize ne diye serzenişte bulunabilirsiniz…
İşte bende tabiri caizse ‘ zurnanın son deliğinde ki o malum yere ‘’ geliyorum..
Şunu demeye getiriyorum; başından beri sevelim ya da sevmeyelim, sayalım ya da saymayalım Trabzonspor’un her daim rakibi olmuş ( bunlara son dönemde katılan Başakşehirspor –u da eklersek ) bu camiaların içlerindeki huzursuzluk had safhada…
Öyle ki içlerindeki kazan fokur fokur kaynamakta!
Ya Trabzonspor,,,
Trabzonspor öyle mi?
Huzur var bu Trabzonspor’da..
İnanç var, hırs var, azim var..
Çoktandır hiçlik iklimlerine atılmış olmanın şerefli başkaldırışı var!
Şimdi..
Bir onlara bir Trabzonspor’a bakıyorum.
Neyi eksik Trabzonspor’un?
Bir para eksik, o sorun onlarda da var, hem de daha fazlasıyla..
Bakınız, Süper Lig’de en iyi golcü ya da golcülere kim sahip?
Tabi ki de Trabzonspor.
Uzun lafın kısası, nedenleri ve sebepleri bir bir sıralayabiliriz..
Lakin Trabzonspor Ünal Karaman hoca ile şampiyon olmak bir yana o yolda önce yürüyebilecek sonra koşabilecek bir takım ruhu oluşturdu..
Yukarıda diğer takımların bilinen sorunlarını bir kere daha sizlere yazıp belirtirken her satırda Trabzonspor’u gözünüzün önüne getirerek sağlama yapmanızı diledim…
Sizlerde göreceksiniz ki, alt alta onların sorunlarını koyup, içinde bulundukları bütün hengâmeleri yazınca karşılıklarına Trabzonspor ile sadece mali sorunları yazıp eşitleyebildiğinizi eminim sizlerde gördünüz, göreceksiniz de!..
Ben iddia ediyorum…
Huzur Trabzonspor’da..
Neden mi?
Futbola ve o futbolun altında yatan açlığa, haksızlığa ve adalete olan inancın gölgesinde gurur ve onurla şaha kalkmış bir Trabzonspor gerçeği var şimdi…
Beraber oynamaz denilen Burak – Hugo’nun muhteşem ahenkleri eşliğinde; Trabzonspor’u çoktandır özlenen, o beraber oynama olgusu içinde takım olma yolundaki ritmini..
Bir türlü onarılamayan savunma dörtlüsünü..
Sosa gibi bir maestronun Trabzonspor’da nasıl yeniden parıldadığını..
Yıllar var ki görmediğimiz, sağ bekin sol beke gol attırmasını..
Son sezonlar baz alındığında, sezon başlangıçlarında ilk defa bu kadar puanlar toplayıp, gol rekoru kırılmasını..
Olmasa da param, olsun benim kor ateşler gibi yüreğim var dercesine, mütevazi lakin bir o kadar faydalı transferlerini..
Hatırlayan varsa açıklarsa mutlu olurum: Alt yapıdan en az iki- üç oyuncu çıkacak ve onların oynamadığında yerlerine kimleri oynatacağız diye kafa yormalarımızı…
Ve en elzemi de;
Rakipleri futbolun gerçekleriyle değil de, adeta üzerlerine çullanmış karabasanlara teslim olmuşken, kuzeyde pırıl pırıl parıldayan Trabzonspor’da ki olanın adı ‘’ huzur ‘ değil de nedir…?...
İşte…
Madem oyunun içinde, oyuna dahil her şey mubah, o vakit Trabzonspor rakiplerinin bu durumlarına aldırmadan, rehavete girmeden sadece işini yapacak..
Onların imkânları bol, hata payları Trabzonspor’a göre oldukça fazla.
Fakat onlarda olmayıp da Trabzonspor’da olan ‘’ huzur ‘’ var…
Bu bir camianın önüne koyduğu hedefe yürümesinde en etkili silahıdır…
Hem ‘’ insanlar hayalleri için yaşar, lakin insanları alışkanlıkları yaşatır ‘’…
Tıpkı Trabzonspor gibi..
Hayalleri için yaşarken onu yaşatan birden çok alışkanlıkları vardır Trabzonspor’un…
Mesela;
Şampiyon olmak gibi…
Şampiyon ol(a)masa da bir şampiyona yakışan o duruşu sergilemek gibi…
Tıpkı 96 ‘ da ki gibi,
Aynı 2011’de ki gibi...
Ve zaman!
Hazır huzuru yakalamışken, hayallerin ötesindeki o alışkanlıkları hatırlamak, hatırlatmak, yaşamak ve yaşatmak zamanı…
(?)…
Hasan Akbaş