- Büyük Trabzonspor Belgeseli
- Kupaları İade Etsinler
- Kaleciler Kaptan Olmasın
Sn. Ahmet Ağaoğlu’na ..
“ I hawe a dream “
Yani;
“ Bir hayalim var “..
Amerikalı ünlü aktivist,
Martin Luther King Jr..
1963’lerin sonlarına doğru , halkların yaşama dair özgürlüklerini elde etmek amacıyla, kitleleri harekete geçirmek için o ünlü konuşmasının ana sloganı “ bir hayalim var “ söylemiydi..
Öyle değil mi gerçekten de?
1960’lar..
Tüm dünyanın, özelliklede ülkemizin hayli kaotik durumlara gebe olduğu o garabet dolu yıllar..
“ İkinci Dünya “ savaşı sonrası dünyayı yeniden şekillendiren yeni düzen ve bu düzene ayak uyduran ya da ayak uyduramayıp boyun eğenler..
Yani,
Dünyanın artık başka bir dünya olduğu zamanlar..
İşte..
Ülkemizde de o günler..
Darbeler, Kıbrıs sorunun temellerinin atılması..
Adnan Menderes’i darağacına götüren o sancılı süreç..
Avrupa’ya, kara trenlerle davullu zurnalı, halaylar eşliğinde gönderdiğimiz binlerce insan kaynağımız..
Ve tüm bu olumsuzluklar içinde, Trabzon’dan, kuzeyden;
Ülkeme Doğan Güneş
Martin Luther sanki “ bir hayalim var “ derken, o sözü, “ Trabzonspor’u “ kuranlar için söylemiş gibi..
Futbolun ülkemizdeki beşiği, yine bu ülkenin ilk futbol kitabını yazan bu kentin ( Trabzon ) evlatlarının etrafında birleştiği büyük Trabzonspor’u, kurarken eminim ki onlarında çok büyük hayalleri vardı..
Öyle ki, kökleri Trabzon’da, gövdesi güzel ülkemin her nüvesinde, dalları dünyanın en ücra köşelerine kadar ulaşmış büyük Trabzonspor...
Klasik söylemlerin dışında, İstanbul dükalığına son vermesinin yanında, ne mutlu ki, dünyada sayılı bir kaç futbol kurumundan biri olan, spor dışında dünyaya meydan okumayı destur veren öyle bir camiadır Trabzonspor..
Benim için Trabzonspor, gururla taşıdığım Türkiye Cumhuriyeti hüviyetimin yanında, gururla yüreğime kazınmış, en az ona eşdeğer bir diğer öz kimliğimdir, kişiliğimdir..
Yaşama dair duruşum, karakterim, meydan okumamdır..
Benim için Trabzonspor, altına dünyaları alacak kadar büyük bir şemsiyedir..
Bilirim ki, onun altında ne ıslanır ne güneşte yanarım..
Ekmeğime katık, çayıma şeker, yüreğime umuttur.
Ve halá, öğretmen sorduğunda, kim hangi takımı tutuyor diye; o sınıfta ürkek ama bir o kadar da gurur dolu hislerle Trabzonpor diye parmak kaldıran, Trabzonsporlu olmanın tek başına bütün bir okulda yiğitçe umuda tutunuşumdaki o yalnız ama onurlu, bir o kadar da kalabalık olan o çocuğum..
Turgaylar, Cemiller, Hüseyinler, Şenollar, Ali Kemaller, Özkan Sümerler, Ahmet Suat Özyacılar, Şamil Ekinciler, Necatiler,Necmiler, Turgutlar, Hamiler, Ünallar..
Ve daha niceleri ile yalnızlığımda beni kalabalıklar içine zerk eden arkamdaki yegane güç..
Öyle ki-
“ Onlar ölümsüz bir hayalin onurlu emekçileri..”
Hepsine selam olsun!..
Büyük Trabzonspor Belgeseli
“ bir hayalim var “
Ve hayatımın her aşamasında yer alan bu büyük camia için benimde gerçekleşmesini dilediğim bir hayalim var:
Büyük Trabzonspor Belgeseli..
Belki imkansız, lakin Trabzonsporlu olmak imkansızlıkları aşka çevirmek değil miydi?
Benim ki de o hesap..
Netfliks’te Mesela..
Sevgili başkanımız Sn. AHMET AĞAOĞLU beyin bu projeyi, hayata geçirmesini öyle istiyorum ki.
İnşaAllah bu önerim muhataplarına ulaşır..
Çünkü, Trabzonspor bu ülkenin gerçeğidir..
Günümüz iletişim çağında, yeni nesle bir şekilde onların dilinde ulaşabilmek elzem olmuştur..
Bizler gibi değil şimdiki kuşak, ansiklopedi açıp araştırma yapmaya vakit kaybı olarak bakmaktalar..
Bu yüzdendir ki;
Trabzonspor her yönüyle irdelenip yeni nesle ve daha sonrasında gelecek olan kuşağa en ince detayına kadar anlatılmalıdır..
Bana göre Trabzonspor sosyolojidir..
Futbolun içinde olduğu kadar yaşamın her alanında Trabzonspor vardır..
En öz ifadeyle “ ülkemin çimentosudur, harcıdır “
Baharıdır, en güzel çiçek tarhlarıyla bütün güzellikleri kendine çeken bereketin, huzurun gönül bahçesidir..
Trabzonspor..
Sevgili başkandan şampiyonluk istemek kadar bu büyük belgeselin gerçekleşmesini tüm kalbimle diliyorum..
En başından günümüze..
Hiç bir ayrıntının atlatılmadan, tüm dünya Trabzonsporlularına yaraşır bir belgeseli, futbolun tüm paydaşlarının gıpta ile izleyip, Trabzonspor’un futbolda asla yadsınmayacak bir olgu olduğunu görmelerini sağlamak..
Ve bu sayede bizlerde yeniden Trabzon’daki futbol entellektüelliğinin geldiği boyutu yeniden görmüş oluruz..
Çok mu şey istiyorum (!)
KUPALARI İADE ETSİNLER..
Hazır belgesel demişken; bakınız..
Galatasaray’da Fatih Terim belgeseli farklı tartışmalara gebe oldu..
Ben izlemedim..
Çünkü neresinden bakarsanız bakınız, bir tarafı yarım bir belgesel, tarihe ne kazandırabilir, insanlığa ne anlatabilir, ne mesaj verebilir ki?
Hain darbeye adı karışan, burada isimlerini zikretmeye lüzum bile görmediğim şahısların makaslanması, belgeseli nasıl tartışılır hale getirdi, koca bir camianın başarılarını nasıl gölgeledi, görüyorsunuz..
Allah kimseyi böyle utanılacak durumlara düşürmesin..
Allah var, o zorlu şike sürecinde bile stres yaşamamıştım..
2016 hain kalkışmasında Trabzonspor’un tıpkı şike sürecinde olduğu gibi, alnı ak vicdanı tertemiz bir şekilde “ vaka-i adliyelik “ en ufak bir olumsuzluğa rastlamadan, şanlı mazisiyle tüm paydaşlarının gururu olması bir kere daha bizi onurlandırmıştır..
Şunu diyorum;
Belki çok tartışılıp, tepki çekmek pahasına söylemek zorumdayım ki, madem o şahıslar yok sayılıyor, “ onların golleri ve katkılarıyla gelen kupalar iade edilsin “..
Biliyorum, empati yaparak söylüyorum, aynı durumda olunsa, Trabzonspor camia olarak vatan hainleriyle gelen her ne kupa vb. varsa müzesinden kaldırırdı(!) diye düşünüyorum..
Bu vesile ile, Allah, başta ülkemize ve tüm unsurlarına böyle hainlik yapanları – yapmaya tevessül edenleri kahru perişan eylesin..
KALECİLER KAPTAN OLMASIN
Sevgili dostlar, benim yıllardır dost meclislerinde dillendirdiğim, yazmaya ise bugün kısmet olan bir tespitim var..
Bilmem siz ne düşünürsünüz?
Kaleciler diyorum, takım kaptanı olmasın..
Tabi ki bu benim düşüncem(!)
Bunu şunun için diyorum; hakemlerin, saha içi olumsuzluklarda kalecileri gerçekten takım kaptanı gibi görmemelerinden ötürü..
Sözlerim sakın yanlış anlaşılmasın!..
Şöyle ki, orta sahada bol tartışmalı bir hadise var, diye varsayalım..
Haliyle, kaptanlar olay yerine geliyorlar.
Burada kaleci olan kaptan ile diğer mevkiden olan kaptanı hakemlerimiz genelde eşit görmüyor.
Yada bir başka deyişle, kaleci kaptanı “ kalesini terk ettiği için, ne işin var senin kale dışında “ gibi bir zaviyen bakıp, kolaylıkla kartını çıkarabiliyor..
Hal böyleyken, sonuçta takımın kaptanı, daha maçın başında seremonide sanki hakem kale seçimini bu kaptana yaptırmamış gibi, kolaylıkla onu yok sayabiliyor..
Bu bana bir futbolsever olarak çok dokunuyor..
Ne yani, bu mantıkla bakınca, hakemlerin bu yanlı ve bana göre müsamaha dışı bu profesyonelleri kaptan olarak görmemesi, hem takımlara hem teknik direktörlere hemde futbolun tüm paydaşlarına yapılan büyük bir hak yeme olarak görüyorum..
Düşünelim yine; tek kabahati hakemin yanına takımın saha içi sorumlusu olarak istişare yapmak için gelen kaleci kaptan, orda yok yere sarı yada kırmızı kart gördüğünde, futbolun dişlilerinin arasına taş koyulmuş olmuyor mu?
Unutulmamalıdır ki, kaleciler yalnızdırlar ve onların sahada diğer mevkidaşlarından daha çok ayrıcalıkları vardır, oyun ve oyunun akması anlamında..
Hülasa, bence kaleciler sadece kaleciliğe odaklanmalılar..
Buna Uğurcan Çakır’da dahil..
Sevgili dostlar, biliyorum uzun bir yazı oldu..
Hazır lige ara verilmişken, sizlerle biraz hem futbolun içinden hem dışından hasbihal etmek istedim naçizane..
Hem öyle değil miydi(?)
Futbol sadece futbol değildir.
Hasan Akbaş
Haberts.com