Öyle insanlar vardır ki ne yapsanız ne etseniz, ağzınızla kuş tutsanız yaranamazsınız, tatmin edemezsiniz.
Kırlardaki çiçeklere bak dersiniz onlar size dikenleri gösterir. Hep mutsuz, negatif ve tatminsizdirler. Negatif enerjilerini çevrelerine de bulaştırıp farkında olmadan insanları manipüle ederler.
Kimlerden bahsettiğimi anlamışsınızdır.
Azınlık bir kısım taraftarımız ve medya mensubumuz yukarıdaki tarife maalesef uyuyor. Negatiflikleri ile farkında olmadan görsel, yazılı ve sosyal medya ortamında Trabzonspor’a zarar veriyorlar. Aslında bu tipler çok bilinen bir psikolojik sorun olan Borderline (sınırlarda) kişilik tipine de çok benziyorlar.
Bazı insanlar vardır bir insanı bir kurumu abartılı severler, gözlerinde yüceltirler. Dünyada ondan iyisi yoktur.
Ancak bir süre sonra o insanda ya da kurumda istemediği bir özellik görünce o yüce insanı yerin dibine sokar. Artık o kötüdür. Yani bir denge yoktur. Bir şey ya siyahtır ya da beyaz. Griye yer yoktur bunların dünyalarında. Adı üzerinde “border” sınırlarda gidip gelir. İşler iyi giderken her şey mükemmeldir. Ancak ufak bir hata görmesinler sizi yerin dibine sokarlar.
Borç batağında, transfer tahtası kapanmış bir kulübü, borçlarını çevrilebilir hale getirerek ayağa kaldırıyorsun.
Dört yılda dört kupa kazanıp Sörloth, Djaniny, Visca, Wakeme, Hamsik, Bakasetas, Cornellius, Eren, Larsen, Hügo ve daha birçok kaliteli futbolcuyu bulup kadrona katıyorsun.
Ancak bir stoper transferi gecikince; vaay! Bu yönetimden bir şey olmaz! Bir stoper transferini bile beceremediler! Kulübü yönetemiyorlar! Ellerine yüzlerine bulaştırdılar! Zaten Koita ile Trondsen de elimizde kaldı.
Battık! Bittik! Mahvolduk!
Yönetim eleştirilemez değildir. Yeri geldiğinde bizde en ağır şekilde eleştiriyoruz ve en ağır şekilde eleştirmeye de devam edeceğiz. Ancak bu eleştiri suçlama ve yargılama boyutuna varmamalı. Eleştiri dediğin yapıcı, yönlendirici olur. Eleştiri ancak o zaman amacına ulaşır.
Yönetimin Yunus Mallı, Koita, İsmail Köybaşı gibi çok yanlış transferleri olmuştur ve bundan sonra da olacaktır. Bunu biz de eleştiriyoruz.
Ancak dünyada yüzde yüz isabetli transfer yapabilen bir futbol kulübü var mıdır?
Çağdaş ve profesyonel bir kulüp yönetiminde %50 transfer isabeti bile bir başarı olarak kabul görmekteyken Trabzonspor yönetimi bunun çok üzerinde bir transfer başarısı göstermiştir. El insaf bu kadar da hata oluversin.
Bunca başarılı işlerine rağmen, biraz da rakiplerimizin paraları hoyratça savurarak yaptığı plansız programsız transferlerin vermiş olduğu karamsarlık ile bir stoper transferi gecikti diye yönetimi yerden yere vurmak, karalar bağlamak, taraftarı galeyana getirmek ne kadar dorudur?
Gömü bulmuşçasına para saçarak bir ayda 11 futbolcu transfer eden, kadro değerini 190 milyon avro gibi astronomik rakamlara çıkartan Fb’nin kadro değeri 8 milyon avro olan Ümraniyespor karşısındaki acziyetine tanık olduk dün akşam.
Geleli sadece 21 ay olmasına rağmen, ortalama 7 ayda bir kupa kaldıran ve 38 yıldır resmi olarak şampiyon olamamış bir takımı rakipleriyle adeta dalga geçerek, eze eze, rekorlar kırarak şampiyon yapan bir teknik direktörümüz var ama iki hazırlık maçı kaybedip biraz kontrollü ve durağan futbol oynadık diye; kötü futbol oynuyoruz, bu takım ilk ona bile giremez, Avcı zaten hoca değil şeklinde abartılı tepkiler vermek de neyin nesi?
47 yaşındayım. 7 yaşımdan beri 40 yıldır Trabzonspor’u takip ederim ve genelde de maçlarda aşırı heyecanlanırım. Ancak Avcı Hoca geleli beri Trabzonspor maçlarını arkama yaslanarak seyrediyorum.
Bize bu mutlulukları yaşatan, gönül rahatlığıyla maç izlememizi sağlayan hocamıza müteşekkir olmamız, güven duymamız gerekirken bu tür abartılı tepkiler vermeyi hiç de doğru bulmuyorum.
Neyse ki haftalar ilerleyip maçlar kazanıldıkça bu tepkilerin ne kadar yersiz ve abartılı olduğunu onlar da anlayacaklardır. “Umarım!”
Tüm samimiyetimle söylüyorumki rahat olun! Arkanıza yaslanın ve olacakları bekleyin. Trabzonspor iyi yolda.
Trabzonspor Şampiyonlar Ligi’nde gruplara da kalacak, gruptan da çıkacak ve sonuna kadar şampiyonluk yarışının içinde olacak.
Müneccim misin kardeşim? bu kadar emin konuşuyorsun dediğinizi duyar gibiyim.
Tabi ki de müneccim değilim fakat bütün artıları, eksileri bir araya getirerek değerlendirdiğimiz zaman bunları öngörebilmek için müneccim olmaya gerek var mı?
Sevgili okurlarım! hazırlık maçları ya da resmi maçlardaki durağan futbol sizi asla yanıltmasın.
Avcı hoca takımı Şampiyonlar Ligi’ne hazırlamak için geçtiğimiz sezona göre çok daha ağır bir kamp yaptırdı. Adeta futbolcuların pestillerini çıkardı. O yüzden takımda hala daha kamp dönemindeki yorgunluğun etkileri var.
Avcı hoca ufak çapta bir sistem değişikliğine giderek 4-2-3-1 formasyonundan 4-3-3 formasyonuna geçiş yapıyor ki, buna yeni transferlerimizin uyum sürecini de eklersek bu geçiş dönemlerinde ufak çapta aksamalar olabilir.
Avcı hoca takıma erken form tutturmuyor. Takımın formunu haftadan haftaya yavaş yavaş artırıyor. Bu geçiş sürecinde kazaya uğramamak için de duran top organizasyonlarından faydalanıyor..
Geçen sezon başlangıcında da aynısını yaşamıştık ve 8. Haftadan sonra ligi domine etmeye başlamıştık. Ve o dönemde de bu negatifler aynı şeyleri söylüyorlardı.
Avcı hoca bir yandan da Kopenhag maçını ve olası sakatlıkları düşünerek daha ilk maçlarda futbolcularına yüklenmek istemiyor.
Belki güçleri tartışılabilir fakat iki resmi maçta da rakiplere bir tek gol pozisyonu vermeden, adeta antrenman maçı gibi kolay kazanılması gerçekten de takdire şayandır.
Eminim izlerken hepiniz hissetmişsinizdir, takım bir tık vites artırsa çok daha farklı skorların ortaya çıkacağını.
Trabzonspor halihazırda kapasitesinin %30-40’ını kullanıyor. İkinci viteste ağır ağır ilerliyor. Haftalar ilerledikçe vites artıracak.
Trabzonspor’un geçen sezon gibi bu sezon da en büyük rakibi sakatlıklardır ve umarım ciddi bir sakatlık yaşanmazsa takım haftadan haftaya vites artırarak Eylül ayında Şampiyonlar Ligi grup maçları başladığında formunun zirvesine çıkacaktır.
İskeleti büyük oranda korunmuş, uzun zamandır birlikte ve makine düzeninde oynamaya alışmış kaliteli bir kadro, tam isabet transferler ile eksikleri giderilmiş mevkiler, sistemini oturtmuş ve artık taç gibi ince detayları çalışan bir hocamız, iyi niyetle gecesini gündüzüne katarak çalışan bir yönetimimiz varken ve Kopenhag maçıyla başlayacak zorlu bir fikstüre girecekken olumsuz olmanın, negatif enerji yaymanın kime ne faydası var?
O yüzden karamsar olmaya ve karamsar söylemlerde bulunanları ciddiye almaya gerek yok. Şimdi bu zorlu dönemeçte pozitif olma ve takıma destek olma zamanıdır. Arkanıza yaslanın ve keyifle olacakları izleyin.
Maalesef çok geç kalan sağ ayaklı stoper transferi sebebiyle Kopenhag maçında umarım ciddi bir sıkıntı yaşamayız.
Zira; Avcı savunmadan oyun kurduğu ve sağ tarafta sol ayaklı stoper oynatmak doğru olmadığı için Denswil ve Ahmetcan yerine sağ stoperde Dorukhan’ı kullanmak zorunda kalıyor.
Oysa Hamsik’in yokluğunda Dorukhan orta sahamız için ilaç gibi gelirdi.
Üst düzey, tartışmasız bir sağ ayaklı stoper ile oyunu 6-8 şeklinde hem ofansif hem defansif oynayabilen üst düzey bir orta saha transferi de yapılırsa mayısta yeni ışık şovlarına hazır olun.
Cuma akşamı Hatayspor’a karşı güzel bir futbol ve farklı skorla alınacak galibiyeti yerinde görmek isteyenlere, 61. dakika şovunu, maç sonu golbastıları, üçlü çektirmeyi özledim diyenlere bu şöleni kaçırmamalarını şiddetle tavsiye ederim.
Ben Trabzon’da yaşasam acaba bir maç kaçırır mıydım? Kıymetini bilin!
Güzel günlerde buluşmak ümidiyle…