Futbol basit bir oyundur. Zor olan onu basit oynayabilmektir.
(Johan Cruyff)
Kopenhag karşısında bu basit oyunu oynamakta maalesef zorlandık.
Futbol aynı zamanda bir matematik, zekâ ve taktik oyunudur. Kadro değerin rakiplerinden az olsa bile akıl, zekâ ve bilimle senden güçlü rakiplerini yenebilirsin.
Futbolda da hayatta da fark yaratan şey akıl ve bilim değil midir zaten?
Bunun en büyük kanıtı da kendinden güçlü rakiplerine karşı ezici üstünlükle şampiyon olan Trabzonspor değil mi?
Kopenhag maçında da bunun bir örneğini gördük. Yarı değerimizde olan ve rahatlıkla yenebileceğimiz bir rakibe karşı yanlış kadro seçimi, yanlış diziliş ve yanlış taktik ile yenildik.
Kopenhag’ın oyununu çözmek için günlerce analiz yapmaya gerek olmadığını düşünüyorum.
Kopenhag takım halinde kollektif, akıllı ve çok etkili hücum eden bir takım. Ancak ne kadar iyi hücum ederlerse etsinler yerleşik savunmalara karşı hücum etmekte zorlanıyorlar.
Kopenhag aynı zamanda savunması yerleştiğinde ceza sahasına adeta duvar ören ve rakibe pozisyon vermeyen bir takım.
Ancak savunması yerleşik değilse aynı etkili savunmayı yapamıyor.
Hücum ettiğinde geri dönmekte zorlanan ve hızlı geçiş hücumlarından çok fazla gol yiyen bir takım.
Bu koşullarda Avcı’nın yapması gereken şey çok basitti.
Yerleşik savunmaya karşı hücum etmekte zorlanan rakibi 4-4-2 dizilişiyle, kalabalık orta saha ve yerleşik savunma ile geride karşılamak, presle kapılan topları hızlı kanat beklerimize ve kanat santraforlarımıza aktararak rakibin yerleşik olmayan savunmasına karşı hızlı geçiş hücumları ile gol bulmak olacaktı.
Ancak bunun tam tersi oldu. Bizim yapmamız gerekeni rakip yaptı.
Rakip 4-4-2 dizilişi, kalabalık orta saha ve yerleşik savunma ile Trabzonspor’un bütün pas kanallarını tıkadı.
Topun arkasına geçerek topu Trabzonspor’a bıraktı. Trabzonspor alan daraltan, pas kanallarını tıkayan bu kalabalık orta sahaya ve yerleşmiş savunmaya karşı pozisyon üretmekte çok zorlandı.
Topla oynama yüzdesi %64 olmasına rağmen ilk yarı rakip ceza sahasında topla buluşamadı bile.
Buna dar alanda etkili olamayan, adam eksiltemeyen Kouassi’nin 45 dakika boyunca sağ kanatta oynatılması, orta sahada rakibin savunmasını göbeğinden delecek futbolcularımızın bulunmayışı da eklenince bütün umutlar sol kanattan hücum eden Trezequet’ye kaldı.
Kalitesi asla tartışılamayacak olan Trezequet de kendisini ispatlama çabası içerisinde biraz ferdi oynayarak bulduğu az sayıda pozisyonu maalesef harcadı.
Sağ kanatta Kouassi ile başlamak ne kadar hatalı ise onu oyundan almak için ilk yarının bitmesini beklemek de o kadar fahiş bir hataydı.
Ömür’ün rakip savunma göbeğini delici bir özelliği yok. Bunu en iyi yapabilecek olan yeni transferimiz Enis Bardhi’de takıma çok geç katıldı.
Rakip teknik direktörün bir uyanıklığı daha vardı ki zaten ilk golü de bu yüzden yedik.
Şöyle ki;
Trabzonspor stoper, bek ve ön libero ile paslaşarak savunmadan oyun kuran bir takım.
4-4-2 dizilişi ile topun arkasına duvar ören Kopenhag, ileride bıraktığı üç süratli futbolcusu ile savunmadan paslaşarak çıkmaya çalışan stoperlerimize, beklerimize ve ön liberomuza inanılmaz etkili bir gegenpres* uygulayarak kaptıkları ani toplarla savunmamızı kademesiz yakalayıp daha maçın başında birçok pozisyon ve sonrasında golü buldular.
*Gegenpressing: Rakibe sadece pres yapmaktan öteye geçip, bunu top rakip sahadayken ekstra bir dikkat ve çabayla karşı atağa karşılık vermek, rakip savunmanın zayıf halkalarını tespit edip topu iyi kullanamayan ve topu çıkarmaya çalışan rakip savunmacıları hedef alarak hataya zorlamak.
Savunmadan iyi oyun kurulabilmesi için ayağına çok hâkim, oyun zekâsı yüksek, her türlü baskıda bile savunmadan oyun kurabilen bir stopere, aynı özelliklerde beklere ve altı numaraya ihtiyaç vardır.
Ne stoperlerimiz Denswill ve Hügo’da ne de ön liberomuz Siopis’te bu özellikler yeteri kadar yok.
Bu iş için biçilmiş kaftan olan Marc Bartra idi ancak o da hem geç transfer edildi hem de oyuna geç alındı.
Stoper ve orta saha transferinde gecikmenin olumsuz sonucunu maalesef görmüş olduk ve bu gecikme umarım pahalıya patlamaz.
Siopis her ne kadar iyi bir kesici olsa da topu oyuna sokma konusunda Dorukhan kadar etkili bir ön libero değil. O yüzden Siopis yerine de Dorukhan ile başlanmalıydı.
Stoperde Marc Bartra, önünde Dorukhan, sağ kanatta Djaniny ile başlayarak topu rakibe bırakıp kalabalık bir şekilde topun arkasına geçilseydi ve kapılan toplar Marc Bartra- Dorukhan – Eren ve Larsen ile oyuna hızlı ve akıllıca sokulup Djaniny ve Trezequet gibi hızlı kanat forvetleri ile buluşturulsaydı Trabzonspor rakibi savunmasına yerleşmeden yakalayarak hızlı geçiş hücumlarından daha fazla pozisyon ve gol bulabilirdi.
Özetle yanlış oyuncu tercihleri ve yanlış taktik anlayış ile bu yenilgi net olarak Avcı hocamıza yazar.
Ancak bu demek değildir ki Avcı kötü bir hocadır.
Avcı kalitesi tartışılmaz iyi bir teknik direktördür. Ama Avcı aynı zamanda bir insandır ve doğal olarak her insan gibi mükemmel değildir. O da bir insan olarak hata yapmıştır bundan sonra da yapacaktır.
Daha önceki yazılarımda bahsettiğim borderline (sınırlarda) kişilik davranışları sergileyerek bir hatada hemen hocamızı günah keçisi ilan etmek, yerin dibine sokmak, baskı altına almak rasyonel bir yaklaşım olmaz ve kimseye fayda sağlamaz.
Avcı’nın en önemli özelliği hatalarında ısrar etmemesi ve kendisini sürekli olarak geliştirmesidir. Bu maçtaki hatalarından dersler çıkaracağından ve aynı hataları tekrar etmeyeceğinden şüphem yoktur.
Ancak maalesef ortada dezavantajlı bir skor gerçeği var ve sahamızda bu dezavantajı avantaja çevirmek futbolcular kadar biz taraftarların da ellerinde.
O yüzden geçen seneki başarının sırrı olan “sabrımızı, kenetlenmemizi ve inadımızı” tekrar gösterme zamanıdır.
Akyazı’da “son düdüğe” kadar sabırla, inatla, birlikte savunma yaparak ve birlikte hücum ederek takımımızın 12. adamı olmalıyız.
Islıklarla, uğultularla rakip futbolcuların kulaklarını çınlatmalı bacaklarını titretmeliyiz.
Trabzonspor’un gelecek güzel yarınlarını hep beraber inşa etmek için doksan dakika kenetlenerek, yekvücut olarak bu turu almalıyız.
Güzel günlerde buluşmak ümidiyle…