Buradan Trabzonspor yönetimini ivedilikle uyarmak istiyorum!
Çünkü başta Soner Aydoğdu, Yasin Öztürk ve Emre Güral olmak üzere, birkaç sezon sonra bu bahsini ettiğim futbolcular Galatasaray’a gidebilirler.
Bizden söylemesi…
Şenol Güneş’in maharetli ellerinde, elenip belenen bu genç fidanların olgunlaşıp, hani geleceğin Trabzonspor’unun omurgası olacağı söyleniyor (du) ya, birden bire gözümün önüne birkaç sezon sonrası geliverdi de uyarıvereyim dedim!
Hayallerinin formasına kavuştuklarını, ülkenin en büyük kulüplerinden birisine geldiklerini istişare eden bu futbolcularımızın da, bir gün Avrupa’ya açılmak için yollarının Florya’ya düşmeyeceğini kim garanti edebilir ki artık!
Sadri Şener mi? Sanmam
Şenol Güneş’in babacan tavrı mı? Vefa yalanmış, inanmam.
Trabzonspor sevgisi mi? Para her şeyin üstündedir, asla itibar etmem.
Adamlık(mış), delikanlılık(mış), ahde vefa(imiş)…
Hepsi boş, hepsi bir masalın etrafında dönen ve ancak çocuklara anlatılan uykuluktan ibaret safsatalar yığınıymış.
Para çok şey olabilir, fakat her şey değildir.
Son yıllarda şu husus net bir şekilde anlaşılıyor ki, Trabzonspor’un bu endüstriyel düzenin çarkları arasında artık daha fazla bu yapıya ayak uyduramadığının açık ve seçik görülmüş olmasıdır.
Trabzonspor öz eleştirisini artık kendi platformunda yapmalıdır.
Bu meyanda bütün akil insanları ve kanaat önderleri, iflas eden Trabzonspor’un yönetim biçimini, daha doğrusu yönetilememe biçimini doğru rotasına oturtmak için, yeni ve yerinde stratejileri bir an önce hayata geçirmelidirler.
Aksi takdirde Trabzonspor’un rakipleriyle arasında ki gedik git gide kapanmayacak bir hal alacaktır.
İstanbul’un cezbedici yönlerinin ve devasa ekonomik getirilerinin Trabzon’a göre her yönden ileri boyutta oluşu; Trabzonspor’un gerek saha ve gerek saha dışı bütün şartlara adeta bir-sıfır yenik başlamasına neden olduğu gerçeğini artık kimsenin göz ardı etme lüksü kalmamıştır.
Selçuk İnan, Egemen Korkmaz, Ceyhun Gülselam, Engin Baytar ve Umut Bulut ( onun durumu biraz farklı olsa da ) ile süren ve en nihayetinde Burak Yılmaz ile finali vuku bulan kaçışlar başka nasıl izah edilebilir ki?
Hatırlıyorum, hem de çok iyi hatırlıyorum: İstanbul takımlarına bir çok Trabzonsporlu futbolcunun transfer olduğunu, ki bunların bir çoğu Trabzon doğumluydular hatta!
Alİ Kemal Denizci, Osman Denizci, ki o Osman Denizci attığı bir gol ile Fenerbahçe’yi şampiyon yapmıştı Trabzonspor’a karşı ve akabinde yeniden bordo-mavili formayı terletmişti başarıyla.
Serdar Bali, Necdet Ergün, Ogün’ler, Abdullahlar ve daha nicelerinin transferlerini gördük ve yaşadık, yaşayacağız da.
Fakat o zaman ki durumla bugün yaşananlar bir olmasa gerek.
Elbet unutmadım futbolcu kaçıran yöneticileri, salyangozcu kulüp başkanlarını.
Fakat bugün yaşananlar insanın içini bir başka türlü acıtıyor.
Endüstriyel ekonomi karşısında sürekli bileği bükülen, ( güya ) sanki büyük bir nimet gibi eline bahşedilen ve ancak çocukların kandırılabileceği birkaç oyuncak misali hediyelerle sürekli onuru zedelenen bir Trabzonspor görmek kahrediyor, ona sınırsızsa sevgisini verenleri..
Güvenmek, inanmak ve sevmek bu kadar mı acıtmalı, bu kadar mı yermeli insanı?
Etik kurallar diyoruz, artık her şey kayıtlı kütüklü diyoruz, fakat insan olmanın ve sözü alında taşımanın erdemini unutuyoruz gün geçtikçe.
Ben asıl ona yanıyorum, bu son yaşanılan olaylardan sonra.
Mesela Fatih Terim hoca; Burak Yılmaz için ‘’ imza atmadan inanmam ‘’ diyorsa, bu karanlık oyunlarda ki bütün toplar, bütün goller bu aktörlerin olsun o zaman.
Transfer böyle (mi) yapılıyor-muş demek ki..
Bir futbolsever olarak beni en çok ( doğruysa ) Fatih hocanın bu kendinden emin duruşu üzdü dersem hiçte abartmış olmam sevgili dostlarım.
Oyuncuyu ayartmak, oyuncunun yumuşak karnını deşmek büyük maharet olsa gerek, kırılması mümkün olmayan rekorların adamı olmak için..
Bir futbolcuyu ayartmak, her şeyden önce karşıda ki meslektaşına yapılmış en büyük etiksizlik değil midir hocam?.
Etki yapayım derken, etiksizliğe esir olmak niye ki?
Öyle ya…
Şenol Güneş yetiştirsin, Fatih Terim sefasını sürsün.
Oh ne ala hocalık, oh ne ala takımdaşlık duruşu, oh ne ala liderlik duruşu.
Trabzonspor’u bir sınıf atlama, İstanbul takımlarının arka bahçesi gibi görenlerin bu kulüpte halen başka yapacak nice büyük projelerinin olduğuna bugün daha çok inanmaya başladım.
Yarın Sonerler, Emreler, Tolgalar gidecek ya nasılsa, şimdiden onları her türlü hazırlamak lazım Avrupa arenasına, pardon ‘’ TT Arena ‘’ ya demek istemiştim..
Burak Yılmaz’la zamanında yapılan o sözleşmeye imza atanların, bugün ne dediklerine – diyeceklerine bu kulübe gönül vermiş milyonların gelecekte nasıl itibar edecekleri-etmeyecekleri, şu an her şeyden çok daha fazla önem arz etmekte.
Giden her futbolcuya ‘’ sözünün eri değilmiş, biz Avrupa için izin verdik, İstanbul’un Avrupa yakası için değil ‘’ gibi, pişkin pişkin bir açıklamayla işi tamamen gidenlere yıkmanın da nasıl bir yönetim ve yöneticilik anlayışı olduğunu siz değerli okurlarımın takdirine bırakıyorum..
Bir mini tespit: Trabzonspor'a İskender Günen gibi gerçekten Trabzonspor'lu olabilecek futbolcuları getirebilmenin yolları acilen aranmalıdır. Gerisi zaten kendi içi dinamiklerinden ortaya çıkacak potansiyel fitilinin ateşlenmesine kalmaktadır.
Emeklerin unutulduğu, kariyer planları adı altında dününü bir çırpıda silenlerin bir gün tarihe hesap verecekleri unutulmamalıdır.
Burada Burak Yılmaz’ın tercihlerine elbet saygı duymak gerekir, özellikle çağdaş bir ülke bireyi olarak. Fakat ona inanmış ve onunla bir kader yolculuğunu paylaşmış o içi sevgi dolu taraftarın hisleri ne olacak?
O hep söylenen ‘’ bir kaç maç tepki gösterirler, sonra unuturlar ‘’ diye basit bir söylevle her şey hasır altı mı edilecek?
Burak Yılmaz böyle bir sonla değil, kendisini Burak Yılmaz yapanlarla beraber bir ‘’ son ‘’ hazırlayıp bu şehirden ayrılmalıydı oysa.
Evet sevgili dostlar..
Trabzonspor bir yol seçmeli..
Sadri Şener bir yol tutmalı..
Trabzonspor artık büyümek mi, küçülmek mi istiyor?
Sadri Şener artık ‘’ büyük Trabzonspor başkanı Sadri Şener mi, yoksa küçülen ve adeta büyük takımlardan ekmeğini çıkaran Gençlerbirliğileşen bir kulübün başkanı mı olmak istiyor (?) bir an önce karar versin!
Yani Sadri Şener mi, yoksa Sadri Cavcav mı olmak mı istiyor?
Karar vermeli..
Şu olanlara bakıyorum da, çok sevdiğim bir arabesk şarkının sözleri takılıyor aklıma!
Okuyor ya hani o yanık sesiyle, dağları yıkarcasına Bülent Ersoy;
‘’ Ben hep yenilmeye mahkum muyum
Ben hep ezilmeye mecbur muyum
İtirazım var!
Benim şu dertlere ne borcum var ki
Tuttu yakamı bırakmıyor!
Benim böyle zalim kadere itirazım var ‘’..
Evet dostlarım, benimde itirazım var..
Ve soruyorum şimdi ???
Benim şu Galatasaray’a ne borcum var ki, tuttu yakamı ‘’ Burak ‘’ mıyor!!!
Sahi bu ne borcu?
Sırada kim, kimler var?
Hasan Akbaş
13/07/2012