Derdim çoktur hangisine yanayım
Yine tazelendi yürek yarası
Ben bu derde nasıl derman bulayım
Meğer dost elinden ola çaresi
Hocam hocam benim hocam
Bizim bu derdimize derman hocam
Evet,
Aynen öyle!
Rahmetli üstat Ali Ekber Çiçek’in ‘ derdim çoktur hangisine yanayım ‘’ türküsünü mırıldanıverdim ( birazda Trabzonspor’a uyarlayarak ) bir kasaba takımının koskoca Trabzonspor’u oynadığı futboluyla madara ederken…
Ah Trabzonspor ah!...
Eğer bu akşam Trabzonspor’u izleyen taraftarlar arasında böbrek taşı sorunu olanlar var ise iddia ediyorum mutlaka bu dertlerine kesin veda etmişlerdir…
Bilemiyorum sevgili dostlar, böyle bir durumda ne denir ne yazılır…
Allah benzetmesin kendimi an it itibariyle cenaze evinde gibi hissediyorum ve cenaze sahibini teselli etmek için ağzında bir sürü lafı geveleyen fakat hiçbir doğru kelime bulamayan biri gibiyim…
Bu akşamı bu geceyi hiç yaşamamış olmanın bir yolunu bilen varsa ne olur bana yardım etsin…
Sahiden ilk devreyi yoksa hiç mi yaşamadım, yoksa o tabelada yazan ‘’ üç – bir ‘’ hiç yaşanmadı mı?
Ben yoksa dejavu mu oldum!
Yani,
O kâbus gibi ikinci yarıyı daha önce yaşamış mıydım ben!
Oysa her şey ne güzel başlamıştı,…
Seyirci hiçte azımsanamayacak kadar çoklukta ve coşkuluydu.
Kral yine kalitesini göstermiş, Ersun Yanal yine ligimizin en çok yerli on biriyle ve üstelik Yusuf ve A.Kadir ile oyuna başlamıştı.
İşte bütün bunlarla içimdeki futbol sevgim, Trabzonsporlu olmamın bana bu fani dünyanın muhteşem bir hediyesi olduğunu bütün nüveme işlemişti yeniden…
İşte ne olduysa Esteban’ın kaleyi genç Uğurcan’a teslim etmesine bir anlam verememekle başladı…
Oysa A.Kadir ve Yusuf’un olduğu bir platformda neden Uğurcan olmasın ki?
Fakat içimde bir kuşku oluştu işte…
Sevinmesine sevindim, Ersun Yanal’ın Esteban’ın sorunu her neyse Uğurcan’ı hiç tereddüt etmeden hem de doğru dürüst ısınmadan oyunun bir parçası olması elbette bizi mutlu edecek bir detaydı.
Lakin aklıma birden Tolga Zengin’in aynen Uğurcan çağlarındayken Galatasaray karşısındaki talihsizliği geldi aklıma…
Nitekim de öyle oldu(!)…
Evet,
Trabzonspor tarihine bugün, futbol anlamında kara bir leke düştü…
Hakemin kararları yanlı olabilir, golde yenir futbol bu…
Lakin sen Trabzonspor isen bir kasaba takımına böyle bir statta üç sayı farkla maçı veremez, vermemeli, vermemeliydin…
Ve yine ne diyeceğimi bilemediğimi tekrarlıyorum…
Her şeyi genç Uğurcan’ın toyluğuna, Okay’ın neden ısrarla stoper oynatıldığına, takımda her bir şey varken neden bizimde bir türlü izah edemediğimiz ama her defasında hissettiğimiz o meçhul eksikliğe de bağlamayalım…
Çünkü yanlış bir aksiyonda kötüyü sorgularken elinizdeki iyi olanı da kaybedebilirsiniz.
Öyle ya bir çırpıda Burak’ın, A.Kadir’in, Yusuf ve Sosa’nın daha dün bu takımın çehresini nasıl değiştirdiklerine dair o peşi sıra düzülen methiyeleri unutmuş daha doğrusu emeklerini hiçe saymış, saymakla kalmaz her şey bir çırpıda heba etmiş olunur…
Sonuç itibariyle;
Aytemiz Alanyaspor Saffet Susiç ve W.Love ile bu akşam bir kasaba takımının bile yeri geldiğinde nelere kabil olduğunu bize kanıtlamış oldu…
Hem de her şeyi şu Elli Yıl hengamesine bağlamış olan ve bu ülkede futbol oyunun ilk kitabını yazan dört büyük kulübünden birine…
Hüseyin Avni Aker ( mekanı cennet olsun ) gibi bu ülkenin ilk beden eğitimi öğretmenlerinden bir başkana sahip Trabzonspor için çok merak ediyorum: Sırada yaşanacak başka acı kaldı mı acaba?
Not: Bu akşam asla yerinde olmak istemeyeceğim tek insan Ersun Yanal hocadır. Allah kendisinin yar ve yardımcısı olsun…
Hoca için tek çare Istanbul’da Beşiktaş’ı yenmek,,,
Çünkü bu hesap başka türlü kapanmaz aga!...
Hasan Akbaş
Haberts.com