ÇİMLER VE TRABZON’DA GECE HAYATI

Bir uğursuzluk camiamızın üzerinde kara bulut gibi dolaşıyor. Nerde ise dala tutsak kuruyor. Yıldız futbolcularımızın bir kısmını biz satıyoruz, bir kısmı da resmen bizi satıyor. Kupamız elimizden göz göre alınıyor. Şike sürecinin getirdiği psikolojik yıpranmışlık sonucu zaten çakmadan alev alan insanımız, resmen barut haline geliyor. Birbiri ile dost olan değerli kalemler, birbirine kılıç sallıyor. Mahalle takımlarına Avrupa kupasında eleniyoruz. Herkes ötekini suçluyor, kimse taşın altına elini koymuyor, kimse alttan almıyor, herkesin eli bir diğer renktaşının boğazında.

Tüm bu olumsuzluklar içerisinde ben şu bizim çimlere taktım. Tamam yabancı futbolcuları anladık, bir kısmı şehri beğenmiyor, bir kısmı çocuklarımı okutacağım Fransızca okul yok diyor, bir kısmı gece hayatı istiyor falan filan…

Ya tamam hepsini anladık da , şu bizim Avni Aker’in çimlerine ne oldu, onu bir  türlü anlayamadım. Yılın nerde ise on iki ayında yağmur alan bir şehrin stadyumunun çimlerinin susuzluktan kavrulmuş buğday başakları gibi sararıp solması da ne demek oluyor? Uçsuz bucaksız, kurak çorak Konya Ovası’nda bugday başaklarının sarı birer altın gibi rüzgarda nazlı nazlı sallamasını anlarım da, nerde ise her maçı yağmurluk ile izlediğimiz bir stadın çimlerinin kuruyup kalmasını  ben bir türlü anlayamam.

Bu çimlerin Hollanda’dan nerde ise devlet töreni ile getirildiğini hatırlıyorum. Spor gazetelerinin, bir  bakanın 1 milyon lira katkısı ile Avni Akere Hollanda’dan çimler getiriliyor diye çarşaf çarşaf yazdığı haberler gözümün önünde. Yani çim konusunda kendimizi aşmış, çimlerimiz ile muasır medeniyetler seviyesine çıkmıştık. Trabzon’a futbol oynamaya gelen yerli ve yabancı takımlar, bu alemde çim  saha nasıl olurmuş görecekti sonunda.

Herşeyimiz tamdı, lakin ah şu çimlerimiz yokmuydu, inanın çimleri düşündükçe gözümüze mutluluktan uyku girmiyordu. O güzel çim sahada oynanacak topu izlemek için biz heyecandan titrerken, kim bilir o sahada top oynayacak olan futbolcular neler hissediyorlardı. Çimlerimizi bekliyorduk büyük bir mutluluk rüyasına dalmış vaziyette.

Mutluyduk,gururluyduk, göğsümüz kabarıyordu, her ne kadar ülke olarak Avrupa Birliğine giremesek de Trabzonspor’umuz için Avrupa’nın göbeğinden, taaa Hollandalardan çimler getirmiş ve sahamızı yemyeşil bir çim halı ile döşemiştik. Oturma salonu harika bir halı ile bezeli bir evde insan misafir ağırlamaktan zevk alır bilirsiniz. Biz de o misal, misafir takımları Avni Aker’de ağırlamaktan zevk alacaktık.

Birgün Karabük’e gittik maç yapmaya, saha patates tarlası diye eleştirdik, ertesi hafta kendi sahamızda maç oynadık. Bir de baktık ki millete sahanız patates tarlası diye laf ederken, bizim saha buğday tarlasına dönmüş.

Tamam anladık, futbolcular çocukları için Fransızca okul yok diye Trabzon’a ayak uyduramıyor, bu mübarek Hollanda çimlerinin de mi Fransızca okul mazereti var. Yada çimlerde Trabzon’da gece hayatı yok diye mi sararıp soldular.

Okyanusu geçiyoruz, derede boğuluyoruz.

Ben işi şakaya vurdum bunları yazdım ama umarım yöneticiler ve bu işlerden sorumlu olan kişilerde işi şakaya vurmaz ve ciddiye alırar…

Stadımızın üstü açık, taraftarı yağmur altında iliklerine kadar ıslanır, sahası çorak, bozkır gibi bir sahada futbolcusu maç oynar…

Gören de zannedecek haftada bu sahada dört beş maç oynanıyor. Alt tarafı on beş günde bir maç yapılan bir sahadan bahsediyoruz.

Yöneticiler, neyse şu çimlerin sorunu bir çare bulun bu işe…

Sevgili çimlerin eğer psikolojik sorunu varsa, tandığım iyi doktorlar var, tavsiye edebilirim…

Ya bu ayıbı temizleyin, ya da hasat zamanını söyleyin de buğday kaldırmaya bizde gelelim…