Üzerinize afiyet, bugünlerde bendenizde aynı Trabzonspor gibiyim...

Mevsim geçişlerinden olsa gerek, çok ağır gripal enfeksiyon kuşatması altında kaldığımdan ötürü, bir kaç zamandır yazı kaleme alamıyordum!

Bu vesile ile canım kadar sevdiğim Trabzonspor'u mu bir kaç değerli dostun tespitlerinden takip etmeye gayret ettim.

Öncelikle ' değil perşembenin gelişi, tüm günlerin gelişi belliydi aslına bakarsanız çarşambadan ' ya; şimdi ben dediydimlere gelmek istemiyorum şu gripli halimle!

Ah o Rostov yok mu ah!

Efendim!
Sezon başlamadan, UEFA Avrupa Lig ön eleme maçlarındaki her iki Rostov maçında sergilenen  kötünün iyisi oyun performanları sanırım bizleri yanıltan ve bugün şok halinde kalışımıza  neden olan başlıca ayrıntılardı  diye düşünüyorum...

Nasıl düşünmeyelim ki?
 Şu umut denen bekleyiş öyle bir şey işte...
Bazen olumsuzlukların üzerinde ateşe yürürsünüzde, size gül goncası eller uzandığını hissedirsiniz ve gül kokularının arasında aslında yanarsınız ve etinizin kokusunu hissedemezsiniz, işte öyle bir şey Trabzonspor'u yönetenlere inanmak...

Yazılı-görsel ve sosyal medya olmak üzere gerek yönetime, gerek Vahid Halilhodziç'e yapılan eleştirileri takip ediyorum bende herkes gibi.

Daha dün dünyanın bir numarası olan Vahid hoca şimdi futbol cahili, bize Messi'yi de mi getirecek yoksa diye methiyeler düzülen İbrahim başkan ise eleştirilerin en merkezi noktasında, belkide istenmeyen adam oldu, Trabzonspor sevdalısı paydaşlarınca!

Futbol dünyası gerçekten farklı bir dünya, öyle ki; hem saha sonuçlarıyla hemde yönetimsel bazıyla ' dün asla yoktur, an ve an sonrası, umut dolu yarınlar  vardır ' prensibinden asla ve kata taviz verdirmiyor...

Hadiseye bu pencereden bakınca gerçekten çok iç burkucu bir tabalo ile karşı karşıyayız.

Peki, biz en başında ne demiş idik?
Oysa; Hami hocanın gönderilmesine ( sözleşmesi devem ettiğine göre, bu nasıl gönderilme diye de ayrıca düşünmek gerek ) yanlış, Vahid hocanın gelişine ise doğru bir hamle gözüyle, yönetimin bu tasavvuruna onay vermiş idik, kendi futbol kantarımıza göre...

Şimdi gelinen noktada ise herkes haklı, aslında bir o kadar da  herkes haksız...

Söz konusu olanın  Trabzonspor olduğundan hareketle, ortak paydanın Trabzonspor olduğu bir platformda, rakiplerinin içinde bulunduğu karışık ortamlara nazire yapmak ister gibi, Trabzonspor'un içine düştüğü durum gerçekten bir kördüğüme dönüşmüştür.

Alınan kötü sonuçların daha lig başında olmasını ayrı bir yere koyup, Trabzonspor'un ivedilikle, bu düğümü açabilmek adına, en az dört maç serisini kazasız belasız geçmek zorundadır.

Bizim elbet futbol bilgimiz ve öngörülerimiz Trabzonspor'u sevk ve idare edenlerin seviyesinde olmayabilir.
Lakin, kamuoyunda ortak bir duygunun dilini beraber konuşmak zamanı gelmiştir.

Öyle ki, bu dilden çıkacak her bir söylem, ağızdan çıktıktan sonra kalbende herkesçe tasdik olunmalıdır.
Trabzonspor paydaşlarının an itibariyle bütün uzuvlarıyla bir duygu dilinin ortak söylemleri etrafında ivedilikle konuşlanmalıdır.

Bunu neden diliyorum; çünki, hatırlayınız!...
Vahid hoca diyordu ki ' benden bu sezon şampiyonluk beklemeyin ' ...
Yönetim ve taraftar ise ' bu dünya yıldızlarının karşısında bize direnecek takım yok, tek hedef şampiyonluk, hatta çalınan kupamız ile beraber çifta kupalı bu sezonu Trabzonspor mutlu sonla kapayacaktır '...
Denildi bunlar ve bunlara benzer bir çok sloganvari sözler, dah dün gibi arşivlere bile kaldırılmadı, ilk günki tazeliğini korumakta...

İşte, hocası ayrı telden, yöneticisi başka telden çalınca ortaya böyle armonisi bozuk, senkronu oturmamış bir orkestradan gelen o kulakları tırmalayan müziği dinlemekte cefakar taraftara kaldı...

Taraftar ister, tarafta diler ve taraftar bekler....

İşte sevgili dostlarım, durum böyle...
Trabzonspor'u sıradanlaştırmak isteyenlere inat, Trabzosnpor'u sevenler belki bilerek belki bilmeyerek Trabzonspor'a en ağır zararı vermekteler...
Biz, ne üzüm çalıyor, ne bağcıyı dövüyoruz...
Biz sadece, gırtlağına kadar siyasete bulanmış bu koca camianın içindeki sesiz çoğunluğu temsil eden dinamikler olarak, Trabzonspor'u gerek oyunsal, gerekse yönetimsel anlamda, futbolun, yani oyunun gerçek sahiplerinin hevesleri, o karşılıksız sevgileri ve aşk ile bağlandıkları renklerine  koşulsuz bağlılıklarının hiç bir kuvvet ve yanlış karşısında asla böyle zulüm ve sıradanlık girdaplarının içindeki karanlıklarla örülü boş umutları  hak etmediğini seslendiriyoruz...

Unutmayınız!
Trabzonspor'un gücünü yönetmek güç ister...
Gücün güce hükmü Trabzonspor'u sıradanlaştırmakla değil, Trabzonspor'u her daim başarıya, hep o özlenen hedeflerine ulaştırmakla mümkün olur...