Gerçekten de inanılır gibi değil; bu rakip ‘’ ONBİRSON isimli takım gibi takım koca bir ülkenin umutlarını ‘ SON’ landırdı…
Evet, sevgili okurlarım, yazı başlığıma bakıp ta ‘‘ hayır ola kim öldü (?) ‘’ diye merak edip soranlarınız olabilir…
Bugün Allah’a şükür bir vefat bir haberi almadım, lakin dün akşam yani ‘’ 6 Ekim 2017 ‘’ akşamı Eskişehir’de yani Eskişehir Şehir Stadında maalesef çoktandır can çekişen Türk futbolu vefat etmiştir.
Şimdi kısaca merhumun dün akşam neden bizlere bu acıyı zerk ettiğine bakalım hele!
Evet,..
Mevta çoktandır sizlerin de bildiği gibi hiçbir tedaviye cevap veremiyordu.
Allah var hastamızın ayağa kalkması için ülkemizin en ünlü futbol hekimleri, başta Ordinaryüs Profesör Sn, Yıldırım Demirören bey olmak üzere, yine ülkenin futbol hekimliğinde ünü Edirne’den öteye geçmiş, elin İtalyalarında bile futbol üzerine derin araştırmalar ve uygulamalar yapmış hocaların hocası hatta bir Avrupa Kupası bile olan Sn, Fatih Terim olmak üzere ‘’ Hastamız Türk Futbolu ‘’ onların çağın gereklerine rağmen her türlü uğraşlarına bir türlü cevap veremiyordu…
Fakat Ordinaryüs Profesör Sn, Yıldırım Demirören çıkmadık candan ümit kesilmez misali çareyi yurtdışından bir futbol hekimi bulmakta gördü…
Ne yapsın, onun derdi o çok sevdiği necip Türk milletinin beklentilerini boşa çıkarmamak, hepimizin ortak paydası olan futbolumuzu ne yapıp edip ayağa kaldırmak içindi bütün çabası ve isteği üzerineydi…
İşte tam her şey bitti derken aklına Mircea Lucescu geliyor.
Kendisi futbol hekimliğinde tavan yapmış muhteşem bir akademisyen ve üstelik yaşlı ve çok çok bizden biri…
Aynen sevgili dostlar…
Sn, Demirören ve ekibi Sn, Fatih Terim ile başaramadıklarını dün akşam Eskişehir’de hem de bütün milletin üzerinde adeta açık bir ameliyat yaparak gerçekleştirdiler.
Çünkü bizlerde yanılmışız, Sn, başkanın asıl istediğiniz başarmak değil de başarmamak üzerine bir amaç ve çaba içinde olduğunu, nereden bilebilirdik ki…!..
Neyse;
Hastamız bu şok ameliyat karşısında sizlerin gözü önünde hiçbir varlık gösteremeyerek ruhunu teslim etti…
Evet takdiri ilahinin önüne geçilemiyor maalesef.
Onu diyorum ya;
Sn, Demirören yaşatmak değil de yaşatmamak üzere bir misyon edindiğinden ötürü bize ölmüş gibi gelen bu elim hadisede istediği menzile ulaşmanın hazzını yaşıyordu içten içe belli ki(!)
Ve şimdi söz sırası halkın…
Ve musalla taşında yatan bu mevta bizim,,.
Ve halk bugün imam…
Ve halk soruyor,
Ve sorumlular susuyor şimdi…
Evet,
- Ey Cemaat-i Müslimin!...
- Merhumu nasıl bilirdiniz?
- İyi bilirdik…
- Haklarınızı helal ediyor musunuz?
- Ediyoruz!....
Ediyoruz, çünkü senin bir suçun, bir kabahatin yok ki ey Türk Futbolu…
Aslında sen değil seni bu hale getirenler suçlu, asıl onlara biz hem bu dünyada hem öteki dünyada haklarımızı hela etmiyoruz…
Sana, o bizi biz yapan ‘’ kırmızı beyaz rengi ve göğsündeki ay yıldızı ‘’ çok görenleri hem biz nasıl affedelim ki,,,
Seni hak etmeyenlere senin formanı verenleri affetmiyoruz biz…
Sen anladın, sen beni anladın ey Türk Futbolu…
El birliği ile seni bu hale getirenlere yazıklar olsun.
Yazıklar olsun ki belki utanacak yüzleri altında ezilecek yüzleri, biraz olsun utanacak vicdanları vardır da bugün itibariyle, daha senin acın içimizde yumru yumru yer etmeden çekip giderlerde biraz olsun yüreğimiz soğur…
Evet sevgili dostlarım…
Biraz ironi biraz sitem çokça da yürek acısı var içimizde bugün…
Sizlerin de affınıza sığınarak içimden geldiği gibi, acılı bir cenaze sahibi derdimi düküyorum sizlere…
Anlayışınız için hepinize şimdiden teşekkürlerimi sunuyorum…
Öyle ki bugün şöyle bir haleti ruhiye içerisindeyim:
Seksenler dizisindeki ‘ Fehmi Özdemir ‘ karakterinde ki çocuklarına kızıp sürekli tekrarladığı o muhteşem repliği var ya; tıpkı onu yaşıyorum bende: ‘’ düşündükçe sinirleniyorum, sinirlendikçe düşünüyorum ‘’
Yani tam bir ‘’ kısır döngü içindeyim ‘’…
Sahiden de bizim bir Sakarya ilimiz büyüklüğündeki bu minik ülkeyi, yani haritada bile yerini zor bulabildiğimiz, adı İzlanda olan bu minik ülkeyi, isimlerinin sonunda hep bir ‘’ SON ‘’ eki olan bir avuç gerçek anlamda fubolun gereklerini yerine getiren kendi küçük futbolu büyük bu takımı öncelikle bizlere yaşattıkları bu acı ders için tebrik ediyorum…
Gerçekten inanılır gibi değil; bu rakip ‘’ ONBİRSON isimli takım gibi takım koca bir ülkenin umutlarını ‘ SON’ lan dır dı…
Gerçekten yazık..
Daha ne söylenir, ne yazılabilir ki?
Sözün bitiği yerdeyiz maalesef…
Artık deniz bitti, kara tüketildi…
Şimdi,,,
Şimdi Ne Olacak…?...
Şimdi duvarları yıkmanın zamanı…
Benim için Türk Futbolunun acilen tepeden tırnağa yenilenip bir Milli Takım kadrosu kurması gerekli…diye düşündüğüm gün bu gün…
İşte benim reçetem..
- A.E.P yani ivedilikle bir Acil Eylem Planı Hazırlanmalı…
1- Tavandan değil tepen bir yıkım başlatılmalı.
2- En az on yıllık plan proje hazırlanmalı ve her ne olursa olsun bu plan ve projeden asla
taviz verilmemeli.
3- Bu yıkımda ilk kazmayı bizatihi Cumhurbaşkanı vurmalı ve devletin ilgili bakan ve kadrolarıyla TFF nin özerkliğine yeni bir yönetim modeli ve sistemi getirmeli.
4- Milli Takım kadrosundaki çalışanlara kulüplerin teklif götürmesi men edilmeli.
5- Geçmişte Bir Candan Tarhan, Tınaz Tırpan, Coşkun Özarı, Metin Türel, Özkan Sümer, Şenol Güneş gibi ismi Milli Takımlarla özdeşleşen teknik direktör işin başına getirilmeli.
6- Spor okulları açılıp, özellikle futbolcu yetiştirme odaklı yeni bir eğitim sistemi getirilmeli.
7- Sokağa inilip çocukların futbola olan yatkınlıklarını yerinde izlemek için belli mahallere gerekli tesis vb yapılar kurulmalı.
8- Kulüplerin alt yapıları tümden gözden geçirilmeli.
9- Alt yapı kadroları torpille değil liyakat durumlarına göre iş başına getirilmeli.
10- Futbol Federasyonu Başkanı herkes tarafından kabul görülen ve futbolun bizzat içinden gelen biri olmalı.
11- Geçmişte bizim gibi her türlü imkana sahip olup ta başarısız olup, fakat sonra belirledikleri bir sistemde başarıyı yakalayan futbol ülkelerinin yaptıkları izlenip bize uyan bir model etrafında çalışılmalı…
12- Milli Takım formasının bir pirim rantı değil bir ulusun manevi duygularının önem arz ettiği kurumlar üstü bir mevkii olduğu bilinci kabul görmeli…
13- Nüfusunun üçte birinin yirmi yaş altı olan bir ülkede bizlerin neden bir türlü futbol anlamında istenilen başarı düzeyine ulaşılamaması her gün ve dakika düşünülmeli…
Evet, sevgili okurlarım…
Naçizane herkes gibi benimde böyle bir reçetem var futbolumuzun yeniden ayağa kalkması adına, işi futbol olan herkesin olacağı üzere…
Kabul görür görmez bilemem.
Lakin bildiğim bir şey var, gerçekten utanılması gereken bir durum…
Elenirsin, kaybedersin..
Bunlar futbolun doğasında var.
Fakat Avrupa’da en genç nüfusa sahipsin ve sen bir avuç ülke ve ülkelerin yaptıklarını yapamıyorsun.
Bir Belçika gibi sil baştan yapamıyorsun, yaptırmıyorlar..
Hatırlar mısınız?
Ersun Yanal , ismi lazım değil o uzun forvetin yerine benim golcüm Fatih Tekke’dir dedi de hemen ulusal basın hocayı tuka- kaka yaptı…
Sonra Abdullah Avcı…
Genç ve gelecek vaat eden özellikle Avrupa alt yapısından gelme oyuncularla bir şeyler uygulamaya kalktı, hemen onunda çapsız diye alaşağı ettiler…
Şenol Güneş hadisesine hiç girmiyorum bile…
Bizlere görüp göreceğimiz gelmiş geçmiş en büyük Milli Takım başarısını yaşatan bir değerin başından sonuna yaşadıklarını şimdi burada yeniden tekrarlamanın bir manası yok…
Ama bir maç düşünün ki ikinci devreye Ozan Tufan ile başlayan bir futbol aklının koca bir ülkeyi ne hale getirdiğini görmekte varmış kaderimizde…
İşte başından beri anlatmaya izah etmeye çalıştığım her bir şeyi bizler yerine getirmedikten sonra daha çoookkk Lucescu’ların ağzına bakar, biraz yeşerse de umutlarımız onların kuruması karşısında böyle çaresiz kalırız.
Ve yine sürekli bize adamlık dersi veren egosu tavan yapmış, takımında bilmem kaç zamandır topa vuramamış sözüm-ona futbolcu müsveddelerine gebe olur kalırız…
Dost acı söyler imiş sevgili dostlar…
Gün, kafaları oradan oraya vurma günü değil, gün; ülkenin futbol anlamında ayağa kalkma günüdür…
Yoksa adı Yıldırım olsa da düştüğü yerde cürmü kadar yer yakacak zat-ı muhteremler başta futbolumuz olmak üzere daha çok zaman bizim hayallerimizi hiç eder dururlar durdukları yerde…
Bu düzen değişmeli,
Bu cenaze bugün öyle ya da böyle kalksın!
Ki, yarın bir başka gün ve umutları kucaklamanın zamanıdır çünkü…
Hatta geldi de geçiyor bile…
Tekrar başımız sağ olsun!...
Hasan Akbaş
Haberts.com