Tanıyanlar hep sitayişle bahsediyor senden. “İyidir, efendidir, merttir, kalıbının adamıdır,” diyorlar.
Gel gör ki, uzaktan bakıldığında öyle görünmüyor. Rahmetli dedem derdi ki, “Bir kişi, bıraktığı izlenimden kendisi sorumludur; onu öyle tanıyanlar değil.”
Bir defa, adamına göre muamele yaptığın izlenimini veriyorsun. Teşbihte hata olmaz, karşında iki hırsız var diyelim. Hırsızlardan biri fikri olarak sana uzaksa, onun hırsızlığını teşhir ediyor, hak ettiği cezayı alması için elinden geleni ardına koymuyorsun. Aynı tutumu, dünya görüşü sana yakın olanlara da sürdürsen, “Hah işte, bize layık başkan bu. Takıl peşine, ölüm gelse ne yazar?” diye düşüneceğim, ama öyle yapmıyorsun. Dünya görüşü sana yakın olana omuz veriyor, kol kanat geriyorsun. Bu adil mi?
Peki, sen böyle yaparsan, hakemlerden, tuttuğu takımın rengine göre değil, kurallara, adalete ve vicdana göre maç yönetmelerini nasıl bekleyeceksin?
İki örnek. Şike yasasının Meclis’te şikeciler lehine düzeltenler kimlerdi? Söyleyeyim: İktidar partisi öncülük etti, ana ve yavru muhalefet destek verdi. Hatta iktidar partisinin lideri daha da ileri gitti, şike yapıldığında, kurumlara ceza verilmemesini gerektiğini söyledi. Ne güzel dünya! Genel müdür vergi kaçırsın, şirketine ceza kesme. Kurumlarla şahısları ayırmak lazım ya, o bakımdan…
Muhalefet partilerine giydiriyorsun, veryansın ediyorsun. Helâl olsun, ağzına sağlık! İyi de, aynı delikanlılığı iktidar partisine karşı neden yapamıyorsun? Tam tersine -dilim söylemeye varmıyor ama kaybananın kemiği yok ki, mani olamıyorum- iktidara yaslanıyorsun.
Herkesin siyasi beklentileri, hedefleri olabilir. Ama Trabzonspor başkanı siyasi beklentilerle değil, ilkelerle hareket etmek zorundadır. Koltuktan ayrıldığında ne yaparsan yap. Oturduğun o şerefli koltukta siyaset üstü olmak zorundasın. Sakın siyasilerle, devlet adamlarıyla ilişkin olmasın dediğimi düşünme. Elbette ilişkide olacaksın, ama hepsine aynı mesafede duracaksın.
Gelelim ikinci örneğe. Bir büyük takımın başkanına sıklıkla veryansın ediyorsun. Söylediklerine harfiyen katılıyorum. O zat sadece Trabzonsporun değil; sporun, hatta kendi takımının da düşmanı.
Ancak… Ona gösterdiğin tepkinin binde birini bir başka şikeci başkana göstermiyorsun. Hatta tersine, onu koruyor, delikanlılığından dem vuruyorsun. Evinde ağırlandığını, annesinin elini öptüğünü söylüyorsun. Seni evinde ağırlamış olması, dünya görüşü olarak sana yakın olması onu temize çıkarmaya yeter mi?
Bak, mahkeme onu da şikeden mahkûm etti. Diyebilirsin ki, masumiyet karinesi uyarınca, temyizde onaylanmadığı sürece her yargılanan masumdur. Doğru. Ama bu ilke sadece onun için değil, büyük kulübün başkanı için de geçerli.
İlkesiz davrandığının farkında mısın? Sana yakın olan masum; sana uzak olan suçlu. Tepki göstereceksen her ikisine de göster, birine değil…
Bitmedi… Birkaç ayda o kadar çok hata yaptın ki, herhalde kısaltmadan yazsam bir roman çıkar. Keşke göreve başladıktan sonra Guinness’e haber verseydik. Kısa zamanda çok hata yapma rekorunu kesinlikle başkasına bırakmazdın. Bu yüzden bölümlere ayırarak kaleme alacağım. Devamı gelecek…
En sonda söyleyeceğimi başta söyleyeyim: Tarzını sevmedim… Hiç sevmedim… En sevmediğim tarafın da iktidara yaslanmam, daha da ötesinde yalakalık yapman…
MHP ve CHP’ye giydiriyorsun. Güzel. Madem delikanlısın, aynısını, şikenin bir numaralı sanığı başbakana gelince neden yapmıyorsun? Neden onun çaldığı minareye kılıfı sen arıyorsun?
Hele Gezi eylemcileri için “hain” gibilerinden bir laf ettin, ucu bana ve yüzlerce Trabzonspor sevdalılarına dokundu, haberin olsun.
Trabzonspor siyaset üstüdür, unutma; ama esas olarak muhalif olmaktır. Haksızlığa, adaletsizliğe, sömürüye, zulme, bölgesel eşitsizliğe, firavunlara, oligarşiye…
Bilahare uzun uzun yazacağım, şu aralar vaktim sınırlı, bununla idare et. Sadece şunu söyleyeyim: Ben ne şekilde olursa olsun sportif başarı yerine; başarının ahlaklı, dürüst ve yalakalık olmadan elde edilenini tercih ederim.
Bugün Trabzonsporlular günü, renkdaşlarıma, hemşerilerime kutlu olsun.