Stres denilen musibet öyle bir şeydir ki, insanın uykularını kaçırır, yemeden içmeden keser, elini ayağını birbirine dolandırır, kaslar tutulur, şiddetli karın, eklem ve boyun ağrısına sebep olur, adamı hasta eder. Hani “Sana hastayım!” diye laf atanlar olur ya, strestendir. Fıtık olan bile çıkar. “Fıtık ettiler beni!” diye duyduğunuz yakınmaların sebebi de strestir…
Trabzonspor 1996’da da, 2011’de de stresle başa çıkamadığı için kaybetti. Takım o kadar güçlü olduğu halde hedefe ulaşamadı. Stres, cüceler ülkesindeki dev Güliver’i bir anda esir haline getiriverir.
Bu sene tüm camia kenetlenerek stresi alt etmeliyiz. Atalarımız boşuna “Duvarı nem, insanı gam yıkar!” demedi.
Çağımızda ister şirket, ister dernek, siyasi parti ya da devlet yönetimi, isterse de spor camiaları olsun, tüm kurumlarda stresle baş etmek için eğitimler veriliyor, kadrolar yetiştiriliyor. Her kurum şu ya da bu şekilde günün birinde strese maruz kalıyor çünkü.
Biz 1996’de stresle baş edemedik, kaybettik. Rakibimiz bizi gerilime sokmak için bilinçli faaliyetlerde bulundu,ki bunu yıllar sonra “Bir taş ve bandajla Trabzon’u alt ettim,” diye itiraf ettiler.
Keza 2011 sezonunda rakibimizin teknik direktörü “Trabzon’un penaltıları irdelensin!” diye bir kıtır atıp çekildi. Biz aylarca o söylemle uğraştık, takımı idare edenler her konuşmada kendini o söyleme cevap vermek zorunda hissetti. Bu da takımı gerdikçe, gerdi.
Aynı kişi geçtiğimiz sene aynı söylemi bu defa Galatasaray için kullandı, “G. Saray’ın Trabzon ile maçlarına dikkat edilsin,” mealinde demeç verdi. G. Saray camiası iplemedi bile. Ama biz sazan gibi oltaya yakalandık, G. Saray’ın derdi, adeta bizi gerdi, teknik direktörümüz söz konusu kişiye yine laf yetiştirme yarışına girdi.
Stres insanların da, kurumların da, toplumların da düşmanıdır. Bununla baş eden hedefine ulaşır, edemeyenler altta kalır.
Bu sene kümede kalmak için mücadele ediyoruz. Bu tüm camiada korkunç bir gerilim yaratmış durumda. Bundan topçular oldukça etkileniyor, rahatlıkla geçecekleri rakiplere iyi oynadıkları maçlarda bile kaybediyor.
Şu anda yapacağımız tek şey gerilimi düşürmek. Topçulara ve hocaya bağırmak çağırmak fayda etmez, ters teper. Maçlarda geriye düştüğümüzde protestolara başlamak takımı ateşlemez, motivasyonu bozar.
Durun yahu, hemen celallenmeyin! “Amma da konuştun, yönetime tepkisiz mi kalalım?” dediğinizi duyar gibiyim. Tabii ki değil. Her ne yapacaksak zamanlamayı doğru ayarlamalı. Bazen doğru bir tepki, zamanlaması hatalı olduğu için fayda yerine zarar verir.
Cuma akşamı Bursa maçından sonra yeterli tepki gösterildi. Daha fazlası, takımı düze çıkarmak için şu aşamada katlanmak zorunda olduğumuz topçuları gerilime sokacaktır. Protestolar, takım düze çıkana dek ertelenmeli, ama düze çıktığımız anda bugünü unutmadan, bize bu gerilimi yaşatanların çekip gitmesi için kol kola girip, kırmadan dökmeden, büyük bir camiaya yakışır usullerle gereğini yapmalıyız.
Kentte OHAL ilan edilsin türü söylemler ediliyor. Sakın ha! OHAL’i telâffuz dahi etmemeli. Şu anda ligi bu ekiple bitirmek zorundayız. OHAL gibi söylemler ekibi panikletir, rahatlıkla üstesinden gelecekleri şu zor durumun altında ezilirler.
Şimdi sükûnet zamanı… Baltalarımızı toprağa gömeceğiz, ama nereye gömdüğümüzü unutmayacağız.