Okul yıllarında matematikten sınav olduğumda, soruyu çözerken gidiş yolum doğru olsa bile sonuç yanlış olduğu zaman, kulakları çınlasın kendisini saygı ve sevgiyle yad ettiğim Vakfıkebir Lisesi’ndeki sevgili matematik hocam Aslı Bank dışında diğer matematik öğretmenlerim o soruya sıfır puan verirlerdi. Ama hocam ben çok çalıştım, soruya da bir emek verdim! En azından emeğimin karşılığı olarak gidiş yoluma birkaç puan verilemez miydi derdim ve sonuç alamayınca derse karşı şevkim kırılırdı.
Verilen bir emek vardı ve emeğe saygı duyulmuyordu.
Cumartesi akşamı da onca eksiğe rağmen hem teknik heyet, hem de futbolcular iyi niyetle ellerinden gelenleri yaptılar. Gidiş yollarının doğruluğu tartışılır, eleştirilir ancak orta da saygı duyulması gereken bir emek var. Emeğe saygı duyulmaz ise gelecek haftalar için de sonuç bekleyemeyiz.
Maalesef aileden ve okuldan başlayarak verilen eğitim tamamen sonuç odaklı. Emeğe saygı yok. Eni boyundan büyük, lömbür lömbür göbeği ile hayatında futbol topuna dokunmamış taraftar, futbolcuları fütursuzca eleştirebiliyor. Yıllarını futbol eğitimine vermiş bir teknik direktörü iki üç maç berabere kaldı diye acımasızca yerin dibine sokabiliyor.
Maçları kazanırken bembeyaz deyip göklere çıkardıkları hocaya, maçlar kazanılmayınca simsiyah deyip yerin dibine sokabiliyorlar. İkisinin ortası gri diye bir kavram yok maalesef. Her şeyimizi sınırlarda ve en uçlarda yaşıyoruz. Bu yüzden de yapıcı eleştiri yerine yıkıcı saldırılarda bulunuyoruz.
Medyamız medya değil. Eminim ki Trabzonspor on puan önde olsa şampiyonluğunu istemeyecek bir kısım yerel medyamız vardır. Takım iyi giderken bile basın toplantılarında hocaya ve futbolculara sorulan gazetecilik mesleği ve etiği ile alakası olmayan kışkırtıcı, tahrik edici, huzur bozucu sorular bunun en somut kanıtları değil mi?
2001 yılında çok sevdiğim Galatasaray’lı bir dostumu Trabzon’da misafir edip birlikte Trabzonspor Galatasaray maçını izlemiştik. Maç sonunda bana; “dostum kusura bakma ama siz bu taraftarla 30 sene daha şampiyonluk göremezsiniz. Takımı 1-0 öndeyken homurdanan, kendi futbolcusuna bağırıp çağırıp, küfreden taraftarı ilk kez görüyorum. Bu taraftar yapısı ile işiniz zor “ demişti.
Emeğe saygı duymayan, istikrarı önemsemeyen, taraftarının ve medyasının ensesinde boza pişirdiği bir takım nasıl başarılı olabilir?
İki ay önce Avcı’yı göklere çıkaranlar şimdi yerin dibine sokmaya başladılar. Allah’tan maçlar seyircisiz oynanıyor da Avcı bu zamana kadar gelebildi. Süper Lig gelecek sezon seyircili oynanırsa Abdullah Avcı’ya Allah kolaylık versin.
Eleştirecek birçok yanları olsa da Avcı’ya sabır gösterilmelidir. Yoksa 6 ayda bir teknik direktör değiştirmenin bu kulübe ne faydası oldu gösterebilen var mıdır? Trabzonspor geçen sene damada direnip Ünal Hocası ile yolları ayırmasaydı şampiyon olamaz mıydı?
Abdullah Avcı mesleğine, eğitime yıllarını vermiş ve sürekli olarak kendisini geliştiren, öğrenen, profesyonel çalışan iyi niyetli bir teknik direktördür ve Trabzonspor’u bir Trabzon’lu gibi sahiplenmiştir. Bünyeler birbirini sevmiş ve adapte olmuştur. Kendisinin istediği futbolcular alınıp kendisine en az üç sene şans verilmelidir.
Ancak sevgili hocam köklerine sadık bir Karadenizli olarak bazı inatlarından vazgeçmemekte ısrar ediyor. Sevgili hocam haftalardır yazıyoruz, çiziyoruz fakat Yunus Mallı ve Hüseyin Türkmen takıntısında ısrar ve inat etmeye devam ediyorsun. Ben ki çok sabırlı, toleranslı ve iyimser bir insan olarak artık Yunus Mallı’dan umudumu kesmeye başladım. Yunus Mallı, ya beklendiği gibi çıkmayacak ya da adapte olması çok zaman alacak. Ancak Yunus’u kazanacağım diye en kritik maçlarda takımı eksik oynatıp ikincilik fırsatını defalarca tepmek ne kadar doğrudur?
Rizespor maçında orta sahada Berat, Parmak veya Baker, önlerinde Bakasetas, solda Flavio, sağda Yusuf Sarı ile başlamak varken, solda tamamen etkisiz kalan Yunus Mallı ısrarı neden? Yunus’un sakatlanıp çıkmasının ardından sağ tarafa konulan Yusuf Sarı, sola çekilen Flavio ile takımın nasıl canlandığını ve ritmini bulduğunu hep beraber izleyip görmedik mi?
Aynı şekilde ligin en çok çalım yiyen, kademe hatası yapan stoperi Hüseyin’den sağ bek yaratmak nasıl bir fantazidir hocam? Yusuf Sarı bütün maç boyunca Hüseyin’in kaybettiği kademeye gelip top çıkartmak zorunda kaldı. Stoperler Hüseyin’in açıklarını kapatmakla uğraştı.
Avcı’nın savunma öncelikli kontrollü futbolunu şiddetle savunanlardan biriyim. Zira Trabzonspor bütün şampiyonluklarını savunması ile kazandı. Ancak savunma yapacağım derken, güçlü zayıf fark etmeden her takıma iki ön libero ile oynayıp, Bakasetas gibi etkili bir on numara şutörü bile geri çekip hücumda yeteri kadar kullanmamak ne demek ?
Trabzonspor, maçı set hücumuna dönüştürüp, baskılı göründüğü birçok maçta bile pozisyon bulmakta zorlanıyor. Zira Trabzonspor rakip ceza sahasına verkaçlar, ikiye birler gibi hücum varyasyonları ile giremeyip rakip ceza sahası çevresinde sürekli top dolaştırıyor. Wakame, Ekuban ve Djaniny’nin kanatlardan getirdiği toplarda ceza sahasında kalabalıklaşamıyor. Bunun sebebi takımdaki sakat ve cezalı oyuncuların eksikliği mi? Avcı’nın oyun sistemine uygun futbolcuların olmayışı mı? Avcı’nın bu konuda yetersiz kalması mı? Yoksa Avcı’nın korkak oyunu mu? Sorgulanması, tartışılması gerekiyor.
Trabzonspor taraftarının da, Trabzon yerel medyasının da Avcı hocayı ne göklere çıkartarak, ne de yerin dibine sokarak bu yapıcı eleştirileri yönelterek, tartışması, sorgulaması ve hocaya katkı da bulunmaları gerekiyor.