‘’ Şenol Güneş adının yeniden dillenmeye başladığı günlerde düşündüm bu bıçak sırtı ikilemi. Şöyle ki! Biz ülke olarak, maalesef hiçbir şeyin ortasını bulamıyoruz. Dün kötü deyip kovduğumuz değerleri bugün kurtarıcı diye baş tacı ediyoruz. Kovmaktan beter ettiğimiz, türlü bahaneler ürettiğimiz, bir kişiyi şimdi kahramanlar gibi karşıladık...
Ne değişti ki dünden bugüne?
Oysa Şenol Güneş’in, kahraman olmaya ihtiyacı olmadığı gibi, hain ilan edilmeye de en ufak bir katkı yapacak hatası da olmamıştır. Millet olarak her şeyi günlük düşündüğümüz için, Şenol Güneş’e yapılanların cezasını, yirmi beş yıldır Trabzonspor kulübü çekiyor. Kaybolan yılların sebebini; iyi şeyleri, bir anda kötü gelişen nedenlere feda eden, bir türlü ortayı bulamayan zihniyetin eseri olarak tarih bir yerlere acı acı not almıştı, almaya da devam edecektir.’’
Yukarıdaki tırnak içinde yazılı sözlerim Şenol Güneş’in Kore dönüşü Trabzonspor’un başına geçtiği zamanlarda kaleme aldığım ‘’ Ya Kahraman Ya Hain ‘’ başlıklı yazımdan alıntıdır…
Takriben aradan yaklaşık yedi yıla yaklaşmış bu yazının yazıldığından günümüze kadar olan süre…
Şimdi düşünüyorum da değişen ve gelişen dünyada değişmeyen tek şeyin insanların sabit düşünce ve buna bağlı olarak karakterlerindeki o çelikten örülü bağnaz yapının olduğudur.
Efendim, en son Akyazı Tesisleriyle yeniden bir Şenol Güneş tartışması yaşandı ve bitmesi gerekirken bitmedi…
Uzatmıyorum;
Bitmedi derken, birçok Şenol Güneş karşıtları Akyazı Tesislerine ‘ Şenol Güneş ‘ isminin verilmesini daha hazmetmemişken, Stat açılışında Cumhurbaşkanının ‘’ Şenol Güneş Spor Kompleksi ‘’ içinde yer alan Stadyuma da ‘’ Şenol Güneş ‘’ isminin verildiğini açıklaması birçok kesime sürpriz oldu!
Buna en çok şaşıranların başında da Şenol Güneş geldi diye düşünüyorum dersem hiçte abartmış sayılmam.
Çünkü, sayın başkan Muharrem Usta stadyum ismi üzerinde o kadar gizemli söylemler attı ki ortaya, birçok futbolsever birazda Trabzonspor’un içinde bulunduğu mali tabloya bakarak, stadyuma sponsor bir kurum ismi verilebilir yönünde bir algıyla toplumu bu beklentiye zerk etti…
Burada Şenol hocada hazırlıksız kaldı ve ona bu onurlu apoletlerin omuzlarını süslediği, yaşarken kendisini bugünlere getirmiş gerçek yuvasında kendi isminin Trabzonspor’un yeni mabedi ‘ Şenol Güneş Stadında ‘ konuşma imkânı doğmadı.
Oysa Şenol Güneş ismi her yönüyle Akyazı Spor Tesislerinin hakkını, itibarını ve imajını karşılayan en isabetli isim olmuştur, zannımızca…
Tabi, Recep Tayyip Erdoğan’dan ziyade Şenol Güneş isminde mutabık kalmanın; ben şahsen daha çok Muharrem Usta ve yönetiminin dahli olduğuna inanmak istediğimi de ayrıca belirtmek isterim…
Karar vericilere özellikle teşekkürlerimi sunarım, bir futbol sever ve Trabzonspor sevdalısı bir birey olarak.
Şimdi öyle ya da böyle kimilerine göre hayal kimilerine göre bizim için Akyazı Şenol Güneş Stadı asla bir H. Avni Aker ruhu taşıyamayacak diyenleri kendi görüşleri bir süre daha kendi dünyalarında dönüp duracaktır.
Oysa,
Şunun etrafında toplanmayı düşünmüyor, düşünüyor lakin birleşemiyor insanlar.
Hem H.Avni Aker hem Şenol Güneş bizimdir, değişen dünyada ve yarıştığımız rakiplerin her geçen gün artan imkanlarında Şenol Güneş Stadyumun başta kulübe sonra kente olumlu bir ivme kazandıracağı su götürmez gerçektir.
Bunun yanında bizim hem eveli hem ezeli hem ebedi, bizi biz yapan, Trabzonspor’u Anadolu’da futbol ihtilalinin şanlı ağabeyi olmasına neden olan H.Avni Aker mabedimizi de ölürüz de öldürtmeyiz diye bir yol ve duruş etrafında birleşebilmek hem Şenol Güneş gibi bir değeri gerçek anlamda mutlu eder, hem H.Avni Aker gibi Trabzonspor’un olmazsa olmazı bir unsura ahde vefa gösterip, onun aziz ruhu sızlatmamış olunur…
Hüseyin Avni Aker Stadyumu, sevgili Ali Kemal Denizci’nin dediği gibi, dünya var oldukça yaşamalı, yaşatılmalı.
Trabzonspor’un özellikle divan ve kongre üyelerine sesleniyorum.
Günümüz modern futbolunda gelişim ve çağdaşlık kadar yadsınmaması elzem diğer bir unsurda amatör duyguların her ne olursa olsun yaşatılması gerçeğidir.
Bu noktadan hareketle, H.Avni Aker stadyumu gençlerin şuurlu bir biçimde ve doğru bir Trabzonspor sevgi ve terbiyesinde yetişebilmeleri açısından yaştılmalıdır.
Bir müze gibi…
Evet, Trabzon’a gelen bir futbol sevdalısı önce Hüseyin Avni Aker Stadyuma uğramalı, orada kendini bulmalı, oradan aldığı manevi enerjiyi yeni evi, yuvası olan tarihi başarılara imza atmaya namzet Şenol Güneş Stadyuma götürmeli.
Kulüp olarak bu konu üzerinde projeler üretmeliler, bu Trabzonspor’un Trabzonsporlulara en değerli kültür miraslarından biri olarak borcudur, yerine getirmesi elzem yükümlülüğüdür…
Zaten Trabzonspor taraftarı kendine münhasır dünyanın en renkli taraftarı değil mi?
İsim konusunda kim olsa bir tartışma yaşanacaktı…
Diyorlar ki,
Trabzonspor’a siyaset bulaştı, şu değdi, bu dokundu…
Bende o minvalde olanlara diyorum ki, siyasetin girmediği nere kaldı?
Üstelik malum süreçte o anlı şanlı emeğin ç/alınmasında bugünkü siyasi iradenin dahlinin olduğunu bile bile bu acı gerçeği kabullenmesek bile içinde bulunduğumuz konjonktür maalesef sizi bir şeyleri sindirmeye itebiliyor.
Biliyoruz aslında ç/alınan Kupa siyasi iradenin bir numaralı sahibin iki dudağının arasında…
Fakat insanlar ekmek derdinde…
Yola sizinle çıkanlar arkanıza döndüğünüzde çoktan kaybolmuş oluyorlar.
O nedenle diyorum ki, Trabzonspor sevgisi salt bir kabadayılık söylemleriyle dillendirilecek sıradan bir sevgi değildir…
Artık şu fotoğrafı görelim lütfen: Oyunu kuralına göre oynamak ve rakiplerini her türlü arenada yenmek için elinde tuttuğun bütün imkanları benimseyip, hem geçmişine hem bugününe hem yarınına Trabzonspor’un alî menfaatleri ilkesinde sahip çıkalım…
Şenol Güneş’te bizim, Hüseyin Avnİ Aker’de, Şamil Ekinci’de…
Birini hain, birini kahraman eylemeyelim.
Bütünün içinde her bir Trabzonspor sevdalısı Trabzonspor’un ortak değeridir.
Yazıma Şenol Güneş hocamızla alakalı bir girişle başlamıştım, yine onunla ilgili ‘’ Şiir Ağrısı ‘’ kitabımda yer alan bir bölümden kısa bir alıntı yaparak son veriyorum.
Şiir Ağrısı – Trabzonspor bölüm- 159
‘’ Bir gün, siyah-beyaz düşlerimin için de Trabzonspor’la
kesişti yolum…
Şenol Güneş’le tanıştım.
Zaten ciğerden Trabzonsporlu olmamı da ona borcluyum.
Bilmem kaç dakika gol yememe rekorunu elinde tutması
değildi ona hayranlığımın nedeni, onun büyüleyici özelliğiydi belki
de beni ona ve Trabzonspor’a çeken şeyin asıl nedeni.
O’nun muhteşem plonjonlarında eriyen meşin yuvarlağı
görmek, çoktan Trabzonsporlu olmama yetmişti, o en siyah-
beyaz düşlerimde.
Meşin yuvarlak onun sihirli ellerinde küçülürken,benimde
dünyam Trabzonspor oluyordu her seferinde.
İstanbul takımlarına dur diyen bu kara-yağız adamı ve
arkadaşlarını hep sevdim.
Ben bordo-mavi renkleri sevdim.
Bütün takımlarımızı da sevdim.
Fakat Şenol Guneş’i bir başka sevdim.
O benim ilk kahramanımdı.
Dünya üçüncüsü olurken de, gol yememe rekorunun
kırılamaması gibi, dünya ikincisi ve (keşke) birincisi olan
birisi gelene kadarda o hep benim kahramanım olarak
kalacak...
Evet ben Şenol Güneş’i ve felsefesini bir başka sevdim.
Onunla ben; Trabzonspor’u bir başka sevdim.
Ben onunla futbolu bir başka gözle sevdim.
Emek, barış ve kardeşlikte Trabzonspor’u buldum, değerlerini
icime bir mıh gibi kazıdım.
Trabzonspor gibi ulu bir cınarın dallarının gölgesinde,
ben futbolu ve onun sihirli gücünü sevdim.
Şenol Güneş’in bilgeliğinde ben yıldızları sevdim.
Bir kentin adeta hem alt hem üst kimliği olmayı başarmış
olan Trabzonspor’u sevmek icin o kadar cok sebebim
var ki, onu sevmek fırtınalarda en güzel ruyalara dalmak
gibi bir şey!
O yüzden olsa gerek; okyanuslara tutunmak, benim icin
Trabzonspor’u tutmaktan geciyor.
Şenol Güneş’le butun gezegenleri fethetmek, sanırım bir
ruyadan otesi olsa gerek.
Fakat o ruya, bir gun bordo bir geceyi mavi bir sabaha,
yani gerceğe donuşturecek.
Cünkü ‘’ ruyası olanların güneşi asla batmaz. ‘’
Bir gün gelecek, Trabzonspor’a dünya yetmeyecek!
Bir gün gelecek, Trabzonspor gezegenlerle mac yapacak.
O gün güneş en hakkaniyetli hakem olacak!
O gün, bir gün gelecek!
Şenol’a hocam Şen ola…’’’
Haydi Trabzonspor; o gün bugün olsun…